Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen Atatürk ile nasıl tanıştı, neler yaşadı?

Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen Atatürk ile nasıl tanıştı, neler yaşadı?
Bugün (22 Mart) Atatürk'ün manevi kızı, Dünya'nın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen'in hem doğum hem de ölüm yıldönümü. Atatürk kitapları yazarı Yaşar Gürsoy, 'Göklerin erkek kartalı" Sabiha Gökçen'in Atatürk ile neler yaşadığını derledi...

Sabiha 12 yaşındaydı. 1913 yılında, Bursa''da doğmuştu. Altı çocuklu bir ailenin altıncı çocuğuydu. Bursa işgal edildiğinden ilkokula henüz başlayabilmişti.
Bir yıl önce Atatürk’ün Bursa’ya geldiğini öğrenince çok sevinmiş, kendisini görmek istemiş ancak başaramamıştı…

Aradan bir yıl geçti. Atatürk bir kez daha Bursa’daydı...
Bu kez şanslıydı. Atatürk evlerinin yakınındaki Hünkar Köşk’nde misafir ediliyordu.
Eviyle Köşk’ün bahçeleri neredeyse iç içeydi. O''na kavuşmak; elini öpmek istiyordu.

28 Eylül 1925 günüydü. Hava sıcaktı. Atatürk sabah erkenden köşkün bahçesinde gezinti yapmaya çıktı. Öğle vaktinde yurttaşlarını kıyafet devrimi konusunda aydınlatacaktı.

''Fırsat bu fırsat'' diyerek hemen Atatürk’ün yanına doğru koşmaya başladı. Ancak görevliler hemen müdahale ederek yanına yaklaşmasına engel oldu.

Atatürk olanları görünce seslendi:

- Kimsin, kimin kızısın, beni neden görmek istiyorsun?

Yatılı okula gitmek istiyordu…

Bir yandan Atatürk’ü canı gönülden görmek istiyor, bir yandan okumak isteğini kendisine iletmeye çabalıyordu.
O sıralar annesi Hayriye ve babası Mustafa İzzet Beyi kaybetmişti. Bir ağabeyi savaşta şehit düşmüştü. Diğer abisi Neşed, İstiklal Savaşı’na katılıp geri dönmüştü fakat O’nun da çocukları vardı. Bunları anlattı bir çırpıda.

- Peki, dedi; ben seni evlât olarak alırsam gelir misin benimle beraber?

Çok sevinmişti ama kısacık da olsa düşünüp, “Aileme sora­yım efendim” dedi.

- Peki o halde, dedi, abinin adresini ver. Kendisini ben buraya çağırtıp görüşeyim. Abin de müsaade ederse beraber benimle Ankara’ya gelirsin...

Aynı gün Sabiha’nın abisini çağırttı. Konuştu, abisi akşam eve döndüğünde Sabiha’yı karşısına oturttu, "Gazi Paşa seni evlât olarak alıyor, onun­la beraber gideceksin…" dedi

Bir yandan üzüldü, bir yandan sevindi...
Atatürk, Ankara’ya dönüşünde Sabiha’yı da beraberinde ''manevi kızı'' olarak götürdü.



Çankaya İlkokuluna yazdırıldı. Köşk’te kalıyordu. Atatürk boş zamanlarında derslerine yardım ediyordu...

Atatürk''ün iki manevi kızı daha vardı. Adları Zehra ve Rukiye’ydi. Üçü aynı okula gidiyordu.
Okul o yıllarda küçüktü, bir öğretmen her sınıfa giriyordu...

Çocuktu bazen derslerini ihmal ederdi. Arkadaşlarıyla oyuna dalardı.
Öğretmen, neredeyse yaşına yakın bir gençti. Durum Atatürk’ün kulağına gitti. Genç öğretmenin yerine yaşlı daha tecrübeli bir kadın öğretmen göreve getirildi.

Ertesi gün okula gittiğinde üzüldü. Arkadaşlarıyla bir olup öğretmene tavır takındı...
Birkaç gün böyle geçti. Sonunda bir gün Zehra ile birlikte öğretmenlerine karşı çıktılar. Durum böyle olunca da öğretmen ikisini de kollarından tutup sınıftan çıkardı.
Soluğu Çankaya Köşkü’nde aldılar. Ağlayarak durumu anlatacaklardı. Niyetleri kendilerini acındırmaktı. Atatürk sordu:

- Ne oluyor?

Atatürk yalanı hiç sevmezdi...
İki kardeş başlarından geçenleri bire bin katarak anlattı. Ağlamaları kesildiğinde Atatürk, “Şimdi siz çıkın, odanıza gidin” dedi ve başyaveri yanına çağırdı.
Yaver hemen gidip öğretmenle görüştü, olup bitenleri gelip Atatürk’e aktardı.
Bir kez daha babalarının karşısındaydılar.
Lafı uzatmadan konuya girdi:

- Siz büyük hata işlemişsiniz. Hoca­lara karşı böyle yapılmaz. Daima onları sevmek lâzım, daima onlara saygı duymak lâzım. Onlar sizi yetiştire­cekler. Onun için şimdi gideceksiniz, hocanızdan özür dileyeceksiniz, elini öpeceksiniz ve devam edeceksiniz…

O günden sonra Sabiha’nın aklı başına geldi...
İlkokulu bitirdikten sonra Zehra ile birlikte Arnavutköy Amerikan Kolejine yazdırıldı.
Okulun bulunduğu hava sertti. Hastalandı, Üsküdar Amerikan Kız Kolejine kayıt yaptırıldı. Hastalığı ilerleyince de Atatürk tarafından Viyana’ya gönderildi. Yurda döndüğünde ise öğrenimine, Çankaya Köşkü’nde özel öğretmenler nezaretinde devam etti.

Atatürk yaşlı bir kadınla kucaklaşıp ağladı

Sabiha genç kadın olmuştu...
Bir tatil sabahıydı. Atatürk beraberinde Sabiha Gökçen’i de alarak at gezintisine çıktı. Karşılarına bir ara yaşlı köylü bir kadın çıktı. Yurttaşlarıyla sohbet etmeyi çok seviyordu,
Yaşlı kadın, kan ter içindeydi. Uzak yoldan geldiği belliydi. Epeyce yaşlıydı. Elindeki değneğe yaslanarak destek alıyordu. Atatürk kadına seslendi:

- Merhaba bacım!.

Kadın Atatürk''ün yüzüne bakarak cılız bir sesle, “Merhaba”, dedi.

- Nereden gelip nereye gidiyorsun?

Kadın biraz duraladıktan sonra konuştu:

- Neden sordun ki, yoksa buraların sahibi misin, bekçisi misin?

Atatürk, gülümsedi

- Ne sahibiyim ne de bekçisi bacım. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?

Kadın başını salladı:

- Tabii; söyleyeceğim. Ben Sincan’ın köylerindenim Bey; otun güç bittiği, atın geç yetiştiği kavruk köylerinden birindenim. Bizim mıhtar bana bir bilet alıverdi, trene bindirdi. Kodum Angara’ya geldim.

- Muhtar ne için Ankaraya gönderdi seni?

- Gazi Paşa’mızı görmem için. Başını pek ağrıttım da. Benim iki torunum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi, bir kez görmeden ölmeyeyim diye hepi dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Ben de bunları mıhtara anlatınca, o da bana bi bilet alıverip saldı Angara’ya. Geceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilmediğimden işte ahşamdan belli bole kendimi ordan oraya vurup duruyom Bey.

- Senin Gazi Paşa’dan başka bir isteğin var mı?

Kadının yüzü birden sertleşti:

- Töbe de Bey, töbe de! Daha ne isteyebiliriz ki! O bizim vatanımızı kurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi, daha ne isteyebilirim ondan! Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşayıp gidiyoruz. Şunun bunun, gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara, bir defa yüzünü görmek, ona ‘sağ ol Paşam’ demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyorsun, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa’yı nerede bulacağımı deyiver.

Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu. Çok duygulandığı her halinden belli oluyordu. Sabiha''’ya dönerek:

- Görüyorsun ya Gökçen işte bu bizim insanımızdır. Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu…

Sabiha attan indi, yaşlı kadının ellerini tuttu:

- Anacağım, sen gökte aradığını yerde buldun. Rüyalarım süsleyen, seni buralara kadar koşturan büyük insan Gazi Paşa, işte karşında duruyor.

Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp Atatürk’ün ellerine sarıldı. İkisi de ağlamaya başladı. Ana oğul gibi sarmaş dolaş olmuşlardı. Yaşlı kadın, defalarca elini öptü; avuçlarının içinden bırakmadı.
Sonra heybesinden küçücük, beze sarılmış bir köy peyniri çıkardı ve Atatürk''e uzattı:

- Tek hayvanımın sütünden kendi elimle yaptım Gazi Paşa. Bunu sana hediye getirdim, seversen gene yapıp getiririm.

Hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte Çiftlikteki köşke kadar gittiler. Oradakilere şu emri verdi:

- Bu anamızı alın, burada iki gün konuk edin, sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine iki inek verin. Bu benim armağanım olsun.

Sabiha Gökçen ilk Kadın Savaş Pilotu

1933 yılında Atatürk, Sabiha’yı hem tedavi olması ve hem de dil öğrenmesi için Paris’e gönderdi.

1934 yılında soyadı kanununun çıkmasıyla Atatürk, Sabiha’ya GÖKÇEN soyadını verdi. (O tarihte Sabiha GÖKÇEN havacı değildi.)

1935 yılında, Türk Hava Kurumu tarafından Atatürk’ün emri ile ilk sivil havacılık okulu açıldı. O açılışa Atatürk, Sabiha Gökçen’i de götürdü.
Okulun adı Türkkuşu’ydu...
Atatürk okula ilk kız öğrenci olarak Sabiha Gökçen’i kaydettirdi.

Planör eğitimi sonrasında (A) ve (B) brövelerini aldıktan sonra yüksek planörcülük eğitimi yapmak ve planör öğretmenliği için Türk Hava Kurumu tarafından yedi erkek öğrenci ile birlikte Sovyetler Birliği’ne gönderildi.
Okuldan mezun olup döndüğünde artık bir uçuş öğretmeniydi…

1936 yılında, yine Atatürk tarafından, Eskişehir Askeri Hava Okulu’na özel olarak gönderildi. Bir buçuk yıl eğitim gördü. Artık bir askeri pilottu. Okulu ''PEKİYİ'' dereceyle bitirdi.
372 numaralı diplomasıyla böylece ‘DÜNYANIN İLK KADIN SAVAŞ PİLOTU’ şerefine ulaştı.

Eskişehir Tayyare Alay ikinci Bölüğü’nde bir süre av ve bombardıman uçaklarıyla solo uçuşlar  yaptı..

1937 yılında Trakya ve Ege Manevralarına ve Birinci Tayyare Alayı İkinci Bölüğü ile de Dersim Harekâtı’na katıldı…

Türk Hava Kurumu’nun ‘Bir numaralı Murassa Madalyası’ ile taltif edildi. O madalyayı göğsüne İsmet İnönü taktı...

Sabiha Gökçen: "At Paşam! Hem nişan almak zahmetine katlanmadan at!"

Atatürk’ün ses sanatçısı Münir Nureddin Selçuk ile araları açılmıştı.
“Cumhurbaşkanlığı İncesaz Takımı”ndan ayrılmıştı. Oysa Atatürk kendisini çok sever ve sayardı. İstanbul’a gittiği zamanlar arkadaşları, “Münir çok ilerletti,” derlerse de uymamış görünür, çağırıp dinlemek istemezdi.

Kindar değildi. Nihayet bir gün, davet edilmesini istedi.
Münir Nureddin Bey geldi ve neşeli, bol sohbetli bir ziyafet başladı. Bir ara Atatürk’ün sesi duyuldu:

- Önünde duran bardağı al! Başına koy!.. Nişan alacağım!

O sözleri Munir Bey’e söylemişti.

İyi bir nişancı olduğunu Ankara Gölbaşı’na gidildiğinde, ördek avında herkes bilirdi.
Münir Nureddin Bey bardağı alıp başına koydu ve beklemeye başladı.

Ateş etti. Öyle nişanlamıştı ki kurşun bardağın üstüne değerek geçti. Münir Bey''e bir şey olmaması için bardağı da kırmamış, kurşunu ona temas ettirerek geçirmişti.

Birkaç gün sonra aynı sahne Bursa’da yaşanacaktı...
Çelik Palas Oteli’ndeydiler. Atatürk sofrada Münir Bey ile yaşadıklarını anlattı ve orada bulunanlara sordu:

- Bu işi arzu eden var mı içinizde?

Hemen sonrasında Sabiha Gökçen’e gözlerini çevirdi.

- Gökçen, bu tecrübeyi yapar mısın?

Kadehi alıp anında başına koydu.

- At Paşam! Hem nişan almak zahmetine katlanmadan at. Benim hayatımı korumak için, gözlerin yorulmasın!

Nişan alıp tetiği düşürdü. Mermi kadehi yalayarak geçti, sadece birkaç damla su döküldü...
 

Pervanenin şehit ettiği genç pilot

16 Haziran 1938 tarihinde Balkan devletlerinin davetlisi olarak, bir askeri uçakla tek başına ‘Balkan Dostluk Turu’na çıktı. Tur beş gün sürdü. Yolculuğu İstanbul’da başladı, Atina, Selanik, Belgrad ve Bükreş semalarında devam etti. İndiği her yerde askeri törenle karşılandı.

Belgrad’da bir dostluk nişanı olan Yugoslav Ordusu’nun en büyük nişanı olan ‘Beyaz Kartal’ nişanı ve beratı, Yugoslav Genelkurmay Başkanı tarafından kendisine verildi.
Aynı yıl Türkkuşu’nda başöğretmenlik yapıyordu.

Sabahia Gökçen, Atatürk''ü eğlendirmek isterken zılgıtı nasıl yedi?

Güzel bir bahar günüydü. Öğleden sonraydı. Uçuş görevlerini bitiren öğrenciler, havadaki son arkadaşlarının inişini gözlemek için start yerinde toplanmışlardı.
Genç pilot inişi yaptıktan sonra start yerine doğru ilerlerken yanlışlıkla gaz keseceğine, gaz verdi.
Uçak büyük bir hızla toplu halde bulunan gençlerin üzerine daldı. Pervane bir genç pilotun oracıkta şehit olmasına neden oldu.
Sabiha Gökçen, üzüntüsünden ne yapacağını bilmez halde, akşam üzeri Atatürk’ün karşısına çıktı.

Yaşananlar nedeniyle köşke geç gelmişti. Bütün bir günün yorgunluğu yüzünden okunan Atatürk, ne için geç kaldığını sordu. Olup bitenleri anlattı. Atatürk, çok üzüldü:

- Ayağa kalk hemen meydana gidelim; çocukları yalnız bırakmayalım; acılarını paylaşalım; onlara moral verelim” dedi.

Meydana geldiler. Atatürk gençleri etrafında toplayarak üzüntüsünü dile getirdi, baş sağlığı diledi ve bir konuşma yaptı:

- Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temeller üzerinde her geçen gün yükseltecek olanlar sizlersiniz! Hiçbir şey kolay elde edilemez. Kesinlikle geri adıma izin vermemelisiniz! Millî gururumuzdan fedakârlık yapmak istemiyorsak, gece-gündüz çok çalışıp, daima daha iyiyi ve daha güzeli aramalıyız. Kesinlikle yenilgi kabul etmemelisiniz!

Atatürk o günden sonra Sabiha Gökçen’i daha fazla merak eder oldu. Nihayet kullandığı bir uçaktı ve düşebilirdi; “Ya şöyle mavilikleri delip geçerken motor arıza yaparsa? Bunun yanıtı vakit varsa, düşme olayı başlamamışsa, en kısa zamanda paraşütle uçaktan atlamaktı kuşkusuz.. Peki ya motorda patlama olursa; yanar, patlarsa? Eh, o zaman da yazgımız der geçerdik!”
Buna benzer konuşmalar Atatürk''ün üzelmesine neden olurdu.

Atatürk disiplini severdi. “Disiplinsiz insan hayatta muvaffak olamaz. Olsa bile bu muvaffakiyeti devamlı olmaz” derdi.

Florya Köşkü’nde dinleniyordu. Kendini iyi hissetmiyordu. Bir ara Sabiha Gökçen, Yeşilköy Havalimanı’na gideceğini ve uçuş yapacağını söyledi. Niyeti rahatsızlığı ilerleyen ve bu nedenle üzüntüsü bulunan Atatürk’ü neşelendirmekti.

- Peki Gökçen, git" dedi.

Yeşilköy’e vardığında komutanı llhan Bey’den uçuş izni aldı. O da disiplinli bir subaydı.

- Sadece normal uçuş yapacaksın, değil mi Gökçen? diye sordu.

- Evet komutanım!

Oysa niyeti akrobasi uçuşu yapmaktı. O hareketleri yaparken Florya Köşkü’nün üzerinden geçecekti...

Uçağa binerken, makinistin eline akrobasi yapacağımı bildiren bir not vererek Kumandana götürmesini söyledi. Hemen havalanarak doğruca köşkün üzerine gitti. Aynı Milli bayramlarda olduğu gibi akrobasi hareketlerini yapmaya başladı.

Köşk, hava meydanına yakındı. Atatürk terasa çıkmıştı, kendisini izliyordu. Bir ara, başyaverin Atatürk''ün yanına geldiğini ve bir şeyler söylediğini, Atatürk''nde kendisine sert bir takım hareketler yaparak, emirler verdiğini gördü...

Uçuşunu tamamladıktan sonra tekrar Yeşilköy’e döndü.
Yüzbaşı İlhan Bey, kendisini son derece sinirli bir şekilde karşıladı. Kaşlarını çatmış, ellerini arkasına kenetlemiş, öylece odanın ortasında duruyordu.

- Bunu sana hiç yakıştıramadım Gökçen. Biliyorsun ki havacılık bir disiplin, bir emre riayet işidir. Benden sadece uçmak için izin aldığın halde havalanmadan önce makiniste verdiğin notta akrobasi yapacağını bildirdin. İzin isteğinle yaptığın bu hareket birbirini tutmadığı için bilmelisin ki seni en ağır şekilde cezalandırmam gerekiyordu. Bunu yapmaya da hazırdım.

Başını önüne eğdi, “Haklısınız komutanım” diyerek ne ceza verilecekse razı olduğunu söyledi. Af diledi.

- Affetmek mi, asla! Türk ordusunun her branşında, her kademesinde disipline riayet esastır. Benim affetmem mümkün değildir. Biz daha kuvvetli, daha disiplinli, daha emirlere itaatkâr bir ordu olmağa mecburuz Gökçen.

- Cezamı çekmeğe hazırım efendim.

- Ne yazık ki bu cezanı çekmeyeceksin.

- Sizi bu kadar üzeceğimi bilmiyordum. Sadece Atatürk’ü biraz oyalamak için akrobasi hareketleri yaptım. Ancak cezam ne ise yerine getirilmesini bizzat rica edeceğim sizden.

- Hayır, maalesef seni bu olumsuz hareketine rağmen cezalandıramayacağım.

- Fakat niçin?

- Çünkü senin yolladığın münasebetsiz notu alır almaz derhal köşke telefon ederek, bu disiplinsiz hareketini başyavere bildirdim. Durumu Atatürk’e de iletmesini rica ettim. Biraz sonra telefona gelerek Atatürk’ün bu olaya hem sinirlendiğini, hem de çok üzüldüğünü: ‘Bunu herhangi bir subay ya da gedikli yaptığı takdirde ne ceza verecekse Gökçen’e de aynı cezayı hiç tereddüt etmeden uygulasın’ dediğini bildirdi. İşte gerçek asker, gerçek kumandan budur Gökçen. Onun büyüklüğü karşısında seni cezalandırmaktan vazgeçtim. İnsanlar arasında ayırım yapmayan, herkese eşit muamele yapılmasını isteyen bir önderin örnek hareketi bu. Umarım ki sana iyi bir ders olur ve bir daha hayat boyu böyle bir hataya düşmezsin.

- Sağ olun efendim. Bir daha tekerrür etmeyeceğinden emin olabilirsiniz, diyerek Köşke çekinerek döndü.

Atatürk’ün akrobasi uçuşlarını sevdiğini biliyordu, kendisini neşelendirmek istemişti. Oturduğu odaya usulca girdi. Heyecanlıydı. Atatürk, birkaç adım ilerledi ve durdu. Başını çevirip yüzüne baktı. Ancak yüzünde kızgın olduğunu, kırılmış olduğunu belli edecek hiçbir belirti yoktu. Gözleri ışıl ısıldı:

- Biraz önce Komutanın telefon etti” dedi. Sabiha Gökçen’in dizlerinin bağı çözülüyordu.

- Seni yaptığın disiplinsizlikten dolayı cezalandırmaktan vazgeçmiş.

Yutkundu, "Evet Paşam, cezalandırmadı." dedi.

Ses tonu yumuşaktı:

- Oysa cezalandırması gerekiyordu, değil mi?

- Kuşkusuz Paşam.

- Bunu niçin yapmadığını da söyledi mi?

- Söyledi Paşam.

Gülümseyerek konuyu orada kapattı. O gülümseyiş Sabiha Gökçen’in ömrü boyunca gözlerinin önünden gitmeyecekti…



Atatürk: "...O, bir erkek kartal gibi en büyük tehlikelerin üstünde uçmaktan korkmaz."

Atatürk hastalığının kritik günlerindeydi.
Dolmabahçe Sarayı’ndaydı. İçi gençlerle dolu bir gemi, Saray’ın önünde demirlemiş gençler hep bur ağızdan “Dağ Başını Duman Almış” ve Cumhuriyet’in “Onuncu Yıl Marşı” nı söylüyorlardı.

Babalarını görmek istiyorlardı. Doktorlar yatağından kalkmamasını söylemişti. Sabiha Gökçen de yanındaydı. Kendisini uyardı:

- Gazi Paşam, yataktan kalkmamalısınız.

- Gençlerim gelmiş beni istiyorlar, nasıl kalkmam” diye direndi.

Doktorlar izin vermek zorunda kaldı. Sabiha Gökçen’nde yardımıyla yataktan kaldırıldı, pencere önünde bir koltuğa oturtuldu ve hastalığını hiçe sayarak çok sevdiği gençlerini selâmladı.

Tekrar yatağına götürüldüğünde Atatürk sessizce ağlıyordu. Yaveri hemen geminin kaptanına mesaj göndererek oradan uzaklaşmalarını söyledi...

Atatürk ölümünden kısa bir zaman önce dostlarına başına koyduğu kadehe ateş edişini anlatırken kendisinden şöyle söz edecekti:

“...O, bir erkek kartal gibi en büyük tehlikelerin üstünde uçmaktan korkmaz. Fakat sırasında, dişi bir serçe gibi, insan yüreğinin en hassas tellerine konmasını da bilir. O gece, bu cesareti gösteren kız, ondan bir müddet sonra, ehemmiyetsiz bir nezleyi istirahatle geçiştirmek için uzandığım yatağın başında, bir hasta bakıcı şefkatiyle pervane olmuştu!”

Sabiha Gökçen, 1940 yılında pilot Yüzbaşı Kemal ile evlendi. Üç yıl sonra eşini kaybetti.
Türk Hava Kurumu, Türkkuşu Uçuş Okulu’ndaki başöğretmenlik görevini 1954 yılına kadar sürdürdü. 1964 yılına kadar uçmaya devam etti.

2001 yılıydı. Atatürk''ün manevi kızı Sabiha, Göklerin Kartalı Sabiha Gökçen Hanım 88 yaşında, doğduğu gün olan 22 Mart günü tarihinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi''nde aramızdan ayrıldı.
Ruhu Şad Olsun

Yaşar Gürsoy
22 Mart 2022

 

Kaynak:
Sabiha Gökçen, Atatürk’ün İzinde Bİr Ömür Böyle Geçti
Burhan Göksel, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
mustafakemalim.com
isteataturk.com
Halit Kıvanç, İlk Kadın Tayyarecimiz Sabiha Gökçen, Milliyet Gazetesi, 28 Kasım 1956

 

 

 

 

 

İlgili Haberler