Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Sendika ağalarına karşı omuz omuza

Dört bir yanı ‘demir ağlar’ ile örülen Taksim meydanı, artık her an ‘alaşağı edilme’paranoyası yaşayan korku imparatorluğunun, ‘daha müreffeh’, ‘daha aydınlık’ yarınlara kavuşmak kararlılığı ile hareket eden kitlelere karşı yürüttüğü ‘istikbal savaşının’ adeta sembolü haline gelmiş bulunuyor.
‘Hak’, ‘hukuk’, ‘adalet’, ‘demokrasi’, ‘insan hakları’ gibi kavramların arkasına sığınan iktidarın Türkiye’yi aslında ‘ne tür bir demokrasi’ batağına sürüklemek istediği, işçilere reva görülen muamele ile bir kez daha tescillendi.
Nevruz kutlamalarını bahane ederek ‘devlete meydan okuyan’ bölücü örgüt yandaşlarının yaptıkları ‘her türlü taşkınlığı’, yukarıdan aldıkları talimat gereği ‘görmezden gelen’ güvenlik kuvvetleri, yine aynı talimat doğrultusunda ‘hak aramak’ için toplanan işçilere karşı adeta ‘yırtıcı kaplan’ kesiliyor.
Seslerini kamuoyuna duyurmaktan başka bir suçları olmayan işçiler, polis tarafından kameralar ile görüntüleri kaydedilerek teker teker fişleniyor; ardından ‘coplarla’ dövülerek, üzerlerine ‘tazyikli su’ ve ‘biber gazı’ sıkılarak dağıtılıyor.

***

‘Fabrikaları’ özelleştirilerek yok pahasına satılan, ‘binaları’ve ‘arazileri’ yandaşlara peşkeş çekilen, ‘yapay kadrolara’ geçirilerek maaşları yarı yarıya indirilen, ‘sosyal hakları’ tamamen ellerinden alınan işçiler, bütün baskılara rağmen onurlu direnişlerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Peki onları sözde ‘temsil ettiklerini’ iddia eden sendika ağaları ne yapıyor?
İthal mobilyalar’ ile döşenmiş ‘klimalı’ odalarında, ‘LED televizyonların’ karşısında ‘purolarını’ tüttürüp, “Ah şu işçiler olmazsa, bu sendikaları ne de güzel yöneteceğiz azizim”  temennisinde bulunuyorlar.
Bir ara katıldıkları bir toplantıda, kendilerinden ‘sendikacı’ gibi hareket etmelerini bekleyen işçileri ‘oyalamak’ için çektikleri ‘hamaset’ nutuklarında “Gerekirse hükümeti deviririz”  mealinde bir söz sarf eylediler.
Sonra baktılar ki sözleri ciddiye alınıyor, hemen koltuklarındaki dosyalar ile Sultan hazretlerinin huzuruna çıkıp,  “Aman efendimiz, biz ettik siz eylemeyin. Arkadaşımızın sözü yanlış anlaşıldı”  diye etek öpüp aman dilediler.

***

Bir ülkede faaliyet gösteren ‘sendikaların’ gerçek varlık sebepleri nedir?
‘İş birlikçi sendika ağaları’ yetiştirip, işçilerin başına tebelleş etmek için mi?
Sırtlarına bindikleri işçilerin üzerinden ‘sınıf atlayan’ sendika ağaları, ‘siyasi iktidar temsilcileri’ ve ‘tekelci sermaye patronları’ ile kapalı kapılar ardında kurdukları ‘al gülüm, ver gülüm’ ilişkileri sayesinde, ülkeyi adeta ‘sanal efektler’ ile kurgulanmış ‘dikensiz bir gül bahçesi’ haline getirmeyi başardılar.
Çalışanlar ‘açlık sınırının’ altında bir ‘asgari ücrete’ mahkum edilirken, sendikal haklar ‘taşeronlar’ aracılığı ile gasp edilirken, ‘yolsuzlukların maliyeti’ çalışanların sırtına yüklenirken, emeklilik yaşı ‘mezarlık sınırına’ çekilirken, ‘kriz bahanesi’ ile on binlerce kişi kapı önüne konulurken, sendikalar adeta ortadan toz oldular.
Bir zamanlar, meydanlarda sağladıkları hakimiyet sayesinde ‘iktidarların geleceğini’belirleyen en önemli güçlerden biri olan sendikalar, ağaların eli ile ‘çalışanları pasifize etmeye’ yönelik kurumlar haline dönüştü.

***

Türkiye, ‘havuzlu villalara’, ‘ultra lüks dairelere’, ‘konforlu yazlıklara’, ‘yurtdışı konaklara’, ‘zırhlı ciplere’ve ‘trilyonlarca’nakit paraya sahip olup da ‘ezilenlerin haklarını’savunmaktan söz eden ‘profesyonel’sendikacılar ile kaynıyor.
‘İşçilerin haklarını’ savunması gereken sendika yöneticileri, siyasi iktidar ile ‘omuz omuza’ verip cüzdanlarını doldururken, ne yazık ki işçilerin önünde artık ‘ayak bağı’ olmaya başlamışlardır.
Ey Türk işçileri, emekçileri!..
Kanınıza tebelleş olan ‘iş birlikçi’ sülükleri başınızdan defetmek için birleşin.

Yazarın Diğer Yazıları