Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Sığ devlet maskeli NATO mücahitleri!

Çözülmenin ipuçları kıyıda köşede her gün biraz daha kendini ele veriyor.

‘Panik atak’ nöbetine kapılanların sayısı giderek artıp, dudaklardan ‘birbirini tutmayan’ cümleler sıralanıyorsa arkası gelecektir, emin olunuz.

“Büyük şeytan” ile kapalı kapılar arkasında ‘zımni’ ve ‘geçici’ akitler imzalayıp, ülkenin geleceğini ‘ipotek’ altına soktuktan sonra, ortaya çıkan sanal baharı ‘kendi kerametleri’ gibi göstermeye çalışanların cilası dökülmeye başladı.

Foyaları bir bir ortaya çıkıyor.

NATO müminleri ile NATO alimlerinin dümene geçirildiği günümüz Türkiye’sine biçilen rol, en başta ‘oyunun figüranlarını’ şaşırttı.

Aralarındaki özel toplantılarda kendi kendilerine yönelttikleri ilk soru şu olsa gerek:

- “Bu ülkenin birliğini mi istiyoruz, yoksa federasyona teşne bir memleket mi?” 

‘Paranın’ ve ‘ihtirasın’ bir arada tuttuğu ‘kutsal ittifaktaki’ en önemli çatlak budur. Üstüne üstlük ‘saflar’ öylesine karışık, ‘hamleler’ öylesine şaşırtıcı ki, ‘gerçeğin’ ne olduğunu anlamak için bir hayli çaba sarf etmek gerek.

Dün buldukları her fırsatta ‘eyalet modelinin faideleri’ üzerine gazel okuyan bazıları, bugün ‘üniter yapının’ devamında ısrarcı gözüküyor.

Bazıları ise tam tersi; “tek devlet, tek vatan, tek bayrak” tekerlemesiyle yola çıkıp, ilk fırsatta ağızlarındaki sakızın kıvamını değiştirmeye talipler.

* * * 

Onlar kendi kendilerine “Neyin peşindeyiz?” sorusunu sormaya devam ederlerken, bizim de en azından “Peki ipler kimin elinde?” irdelemesi yapmamız kaçınılmazdır.

Doksanlı yılların başından itibaren dünyayı yeniden biçimlendirme, ‘daha soft bir sömürü çarkı’ geliştirme çabasındaki küresel emperyalizm, ‘yeni konseptin’ bir gereği olarak ‘laiklik’ ile ‘din düşmanlığını’ birbirine karıştıran ‘sadık evlatlarını’ bir anda sırtlanların önüne attı.

Bir dönem kıyıda köşede ‘uyumaya’ bırakılan ‘Gladio’ yapılanmasındaki “yeşil kuşak” aktörlerinin önü açıldı.

Bir anda ‘paraya’, ‘güce’, ‘iktidara’ kavuşan yeni çocuklar, muhakkak bu kazanımların karşılığında küresel efendilere bir ‘diyet’ ödemeleri gerekiyordu ve işte tam bu noktada ‘yeni dünya düzenine’ eklemlenmeye rıza gösterdiler.

Nelerin, nasıl feda edildiği, ülke kaynaklarının kimlerin eliyle, nasıl hortumlandığı zaman içinde daha iyi anlaşılacaktır.

Şimdilik oyunun ‘en kritik bölümüne’ kilitlenip, sürecin hangi yöne doğru evrileceğine bakmak gerekiyor.

Türkiye için öngörülen, ‘kendisinde bir takım güçler vehmeden, ancak gerçekte kanatları yolunmuş yırtıcı bir kuş’ görüntüsüdür.

Bölgenin istenildiği gibi şekillendirilmesi de ancak bu şekilde mümkündür.

* * * 

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Irak ve Suriye’nin hemen ardından İran ile Türkiye’nin de parçalanıp, İsrail’in çevresinde ‘küçük küçük devletçiklerin’ ortaya çıkarılması yönündeki planlar bugün artık sır olmaktan çıktı.

Küresel emperyalizmin hizmetindeki ‘kutsal’ ittifakın, Şam’ın ardından Tahran’ın da hedef alınmasına bıyık altından gülümsemesi, biraz da inanç temellerine dayanıyor.

Şöyle hesap ediyor olmalılar:

- “Efendimiz üzerinden biri Şii, diğeri Nusayri iki hasım devleti dize getiriyoruz.”

İçeride sözüm ona ‘özgürlük’, ‘demokrasi’, ‘insan hakları’ rüzgarları estirenlerin dışarıda malum “tek din” sultasına soyunmaları, sonra da dönüp bütün dinleri ‘aynı kefeye’ oturtmaları içinden çıkılamayacak bir mayın tarlasını andırıyor.

Kim neyi, neden istiyor, gerçek hedef ne ve dahası hakikatte ‘kullanılan’ hangi güruh, tamamen sır.

Adeta bir ‘labirentin’ dehlizlerine sıkıştırılmış ve kuyruğu kaptırmış olan ‘esrarengiz yapıların’, ülkenin geleceğinde söz sahibi olmaları gerçekten insana ürküntü veriyor. “Bu toprağın insanları şu yaşanan süreçten nasıl bir fayda elde ederek çıkacaktır?” sorusuna kâmil bir cevap bulma çabası sonuçsuz kalıyor.

* * *

Sonuçsuz kalan, bunca şeyin içinde ‘düğümü’ çözecek olan gerçek soru ise şudur:

- “Küresel efendiler, 80 yıl boyunca Türkiye’yi yönetmek için kullandığı bir kısım evlatlarını, hangi bedelin karşılığında sırtlanların önüne attı sahi?”

Ne oldu o ‘ticarete’, ‘medyaya’ ve dahi ‘siyasete’ kendi becerileri sayesinde hâkim olduklarını zanneden çok çağdaş ‘laikçi’ ve ‘Batıcı’ taifeye?

‘Neyin karşılığında’ ipleri çekiliverdi?

Yazarın Diğer Yazıları