Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Sözde kitapçıkların ardında kimler var?

Türkiye’ye karşı yürütülen dize getirme operasyonlarının en önemli ayağını kuşkusuz ki ‘basın-yayın’ faaliyetleri oluşturuyor.  Tonton, işte bir orada yanıldı.
O  “İki buçuk parti, iki buçuk gazete”  diyordu, ama onun misyonunun takipçisi olduğunu iddia edenler ‘iki parti’ ve ‘sayılamayacak kadar çok’ gazete, dergi, kitap üzerinde ittifak ettiler.
Akşamdan sabaha kadar ‘yüzlerce sayfalık’ kitaplar derlenip toplanıp pat diye okurun önüne konuluyor. 
Bunun baskısı, reklamı, dağıtımı Babıali’nin izbe hanlarında neş’et etmiş üç-beş yayınevinin çapını elbette aşar. 
Hele geçmiş ticari hayatlarındaki ‘kazaları’dikkate alırsanız, ‘nasıl bir dümenin’ döndüğü ayan beyan ortaya çıkar.
Vaziyete şöyle bir göz attığınızda, ‘çorap fabrikası’ gibi işleyen ‘yayın’ evlerinin nerelerden yönlendirildiğini, en azından beslendiğini rahatlıkla çözebilirsiniz.
Kamyonlar dolusu kitaplar ve ‘biri diğerinin benzeri’ simalar imza kuyruklarında.
İnsanın bakınca gözleri yaşarıyor doğrusu; meğer biz kitaba ne de düşkünmüşüz.

***

Elbette kitap okumak, hem bireysel hem de toplumsal gelişim açısından takdir edilecek, alkışlanacak bir uğraş.
Ama işin içinde ‘langur lungur şeyleri’ empoze etmek; argo tabiriyle ‘bazı şeyleri çaktırmadan vatandaşa okutmak’ söz konusu olunca, işte orada durmak gerekiyor.
Son zamanlarda piyasaya sürülen kitaplara bir bakın. 
Sanki ‘adliyeler’ bir takım kişilere ‘bayilik’ vermiş; iddianameler, ekleriyle birlikte daha savcılardan ‘mahkemeye’ ulaşmadan, ‘kitapçı raflarında’ boy gösteriyor.
Adliye Sarayı’ndan çıkıp evine giden bir hakim, ertesi gün dosya önüne geldiğinde başlıyor kendinden şüphelenmeye:
- “Yahu ben bu satırlara geçen gün bir yerde göz gezdirmemiş miydim yoksa?” 
Anlaşılan o ki, ‘adli anlamda’ iş çıkarılamayacak bazı çetrefilli konular, birer ‘kara propaganda’ aracına dönüştürülüp, kamuoyu üzerinde baskı kurulmak isteniyor.
Köşe yazıları, röportajlar, araştırmalar, dizi yazıları ve kitaplar...
Şu aralar ‘ufuk’açmanın, ‘kafa’ aydınlatmanın değil; sadece ve sadece ‘beyin’ bulandırmanın, ‘gerçeği’ gizlemenin araçları.

***

Geçenlerde böyle bir şey ilişti gözümüze; aslında ‘misyonerlik faaliyeti’ olmadığını, ‘başka amaçlar için böyle bir tezgahın kurgulandığını’ iddia eden bir kitapçık. 
Hadi bir anda yüz bin kişinin ‘çok garip’ bir şekilde yan yana gelip  “Hepimiz Ermeniyiz” diye haykırmalarını geçtik.
Bazı illerde  “Biz Hristiyanmışız, kimliklerimizi değiştirin”  diye nüfus idarelerine yapılan başvuruları muziplik saydık.
Aktamar gösterisini, Sümela cinliğini atladık; Orhan Gazi Vakfiyesi’ne ait caminin ‘İznik Kilisesi ve Konsül Sarayı’ olarak tahsis edilmesini duymadık.  
Yabancı uyruklu papazların ikide bir ‘T.C. vatandaşlığına’ alınmasını görmedik.
Bakanların ‘Patrik hazretlerinin noelini kutlamaya gidişlerine’ de sessiz kaldık.
Peki ‘yetimhane tapusunu’, ‘tek ocağın tütmediği dağ başlarındaki gayrimüslim tapınaklarının ihyasını’ne ile açıklayacağız?
Arkadaş herhalde ‘misyonerlik’denilince, birini köşe başında sıkıştırıp, eline biraz ‘para’ verip, boynuna da ‘istavrozu’ geçirme faaliyeti sanıyor. 
Yahut da işin iç yüzünü biliyor; ama ‘misyonu’gereği saptırıyor.

***

Eskiden ‘altın makaslar’ vardı.
Şimdi ise ‘altın mauslar’ türedi; ‘kulaklarına üflenen’ mevzu ile ilgili ne bulurlarsa internetten indiriyorlar, birbirinden cezbedici kapakların üzerine ‘yazar’ olarak kendi isimlerini koyup ‘kitap’ diye piyasaya sürüyorlar.
Altın makaslar, en azından oradan buradan kırptıkları bilgiler arasında ‘bağlantı cümleleri’ kuruyor; ‘önsözü’ de kendileri yazıyordu.
Altın mauslar ise ‘iki kelimeyi biraraya getirme’becerisine sahip olmadıklarından ‘önsözü’ bile başkalarına yazdırıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları