Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Sur içini Türk’ten arındırma oyunu (2)

Tarihi yarımadanın kalbi olarak bilinen, son yıllarda ticaret ve turizm merkezi haline dönüşen, gündüz iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık olan Eminönü bölgesi, geceleri adeta ‘hayalet kente’ dönüşüyor. 
Topkapı Sarayı’nın alt tarafındaki imara kapalı tarihi Sarayburnu ve Cankurtaran bölgesindeki eski köhne binalar tamamen el değiştirmiş bulunuyor. 
Bir zamanlar İstanbul’un ‘yerli ahalisinin’ yaşadığı bölgedeki yapıların büyük bir çoğunluğu artık ‘oteller’, ‘pansiyonlar’, ‘halıcılar’, ‘turistik eşya satıcıları’ve ‘içkili restoranlar’ tarafından kullanılıyor. 
Sultanahmet Camisi’nin alt tarafında kalan Kadırga, Kumkapı ve Nişanca’ya kadar olan bölgede yerli halkın boşalttığı evler, son zamanlarda özellikle Doğu Bloku’ndan ve Afrika’dan gelen ‘uyuşturucu’ kuryeleri tarafından işgal edilmiş durumda. 
Laleli’den Haseki’ye kadar uzanan bölge ise tamamen ‘fuhuş mafyası’ tarafından zapt edilmiş bulunuyor.
Tarihi Eminönü artık ‘normal vatandaşın’yaşamadığı bir bölge haline getirilmiştir. 
Bu hastalıklı yapı, Fatih’in halen ‘muhafazakar’ olarak bilinen semtlerine doğru emin adımlarla ilerliyor.

***

Her geçen gün biraz daha kimliğini kaybeden, ‘yabancılar’ tarafından adeta istila edilen Suriçi’nde son yıllarda ‘suç işleme’ oranları neredeyse tavana vurmuştur.
Tarihi semtlerde oturan yerli halk artık bölgeden kaçmakta; daha büyük, daha rahat, daha güvenli evlerin bulunduğu sur dışındaki semtlere yerleşmektedir. 
Kırım Türkleri’nin yoğun olarak yaşadığı Şehremini ve Orta Anadolu’dan gelen Türklerin yerleştiği Haseki semtlerinde nüfus hızla azalmaktadır. 
Bir zamanlar aristokrat kesimlere ev sahipliği yapan Sultanahmet, Şehzadebaşı ve Süleymaniye bölgeleri neredeyse tamamen boşalmıştır. 
Bir zamanlar, edebiyatçılar, sanatçılar, vilayet çalışanları ve üst düzey bürokratların ikamet ettiği Sirkeci ve Cağaloğlu artık turistik oteller semti haline gelmiştir.
Bir zamanlar üniversite camiasını barındıran Laleli ve Aksaray ise eğlence yuvasına ve fuhuş merkezine dönüşmüştür. 
Her şeye rağmen Kocamustafapaşa, Şehremini, Edirnekapı, Yavuzselim, Çarşamba, Fındıkzade, Cerrahpaşa ve Yedikule’de yaşamaya devam edenler ise bir an önce oturdukları evleri satışa çıkarıp bölgeyi terk etmenin yollarını arıyor.

***

Denizden tarihi yarımadaya baktığınızda, ne yazık ki ‘doğal siluetin’ tamamen yok olduğu, tarihi camilerin ve yapılar ile Galata ve Beyazıt kulelerinin kaybolduğu, gökdelenlerin yürüyen birer dev gibi üzerinize geldiği; şehrin doğal süsü olan Çamlıca’nın, Aydos’un ve Kayışdağı’nın adeta ‘beton yığınlarına’ dönüştüğü, yeşilin ise artık ‘resimlerde’ kaldığı bir ucube ile karşı karşıya kalacaksınız.
Amacı tarihi ve kültürel mirası korumak ve daha yaşanabilir bir şehir altyapısı oluşturmak olan belediye, adeta ‘rant’ve ‘tahribat’yarışına öncülük ediyor. 
Her yıl değiştirilen ‘imar’planları, ‘kentsel dönüşüm’söylentileri ve binalara getirilen ‘yükseklik’ kısıtlamaları yerli ahalinin Suriçi’nden kaçışını hızlandırıyor.
Tarihi başkent, ayak oyunları ile adeta ‘kabuk’ değiştirmekte, ‘kimliği’ yok edilmekte ve ‘mülkiyeti’ tartışılır hale gelmektedir. 
Suriçi’ndeki gelişmeler öyle dışarıdan zannedildiği gibi ‘piyasa koşullarının’ oluşturduğu bilinçsiz hareketler değildir. 
İstanbul’un korunması için yapılan düzenlemeler ise sanki ‘korunması’için değil, özellikle ‘yok edilmesi’ için düşmana çanak tutuyor. 

***

Suriçi’ni yaşanılır bir yer olmaktan çıkararak, ileride kurulması planlanan ‘Vatikan’ benzeri devletçiğe alt yapı oluşturan bu korkunç tahribata, kim, nasıl dur diyecek?
‘Cemaatsiz’ camiler, ‘mahallesiz’ çarşılar, ‘insansız’ meydanlar ve ‘bayraksız’ direklerden oluşan ‘ruhsuz’ bir İstanbul’a bizim diyebilir miyiz?

Yazarın Diğer Yazıları