Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Suriçi’ni Türk’ten arındırma oyunu (1)

Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği İstanbul, bugün Fatih ilçesinin mücavir alanı içerisinde kalan, çevresi ’tarihi surlar’ ile çevrili olan ve ‘Tarihi Yarımada’ veya ‘Yeditepe’ olarak da bilinen Suriçi bölgesidir.
Uzun süre Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik etmiş olması yüzünden tarihi ve kültürel değer taşıyan bütün ‘ibadethaneler’, ‘saraylar’, ‘medreseler’, ‘konaklar’, ‘hanlar’, ‘hamamlar’, ‘çeşmeler’, ‘türbeler’ve diğer önemli yapılar hemen hemen bu bölgede toplanmıştır. 
Bir zamanlar Avrupa’ya ulaşamayan İran’ın ve Asya’yı fethedemeyen İskender’in rüyası olan İstanbul, Türklerin eline geçtikten sonra, aynı zamanda Türk tarihinin, siyasetinin, dilinin ve edebiyatının, mimarisinin ve kültürünün merkezi haline gelmiştir. 
Bu yüzdendir ki küresel emperyalistlerin yanı sıra ‘Türklüğe diş bileyen’ her odağın hedefinde öncelikle İstanbul vardır. 
Batılılara göre kutsal Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti ve aynı zamanda Ayasofya’nın ev sahibidir İstanbul.
Ruslara göre Çarların şehridir; ‘sıcak denizlere’ uzanan yolların merkezidir. 
Yunanlılara göre ise hâlâ ‘Konstantinopolis’tir.

***

İstanbul’u ‘savaş yolu’ ile ele geçiremeyeceklerini anlayan emperyalistler, zaman içerisinde ‘başka yollara’ başvurmuşlardır.
Zaten Türkiye’yi idare eden çarpık zihniyetler, ‘düşmanın değirmenine’ su taşıyan uygulamaları ile ‘savaşa’ hiç de gerek bırakmamışlardır. 
1950’lere kadar İstanbul’un çevresini imara kapatan zihniyet, dışarıdan gelen bütün nüfusun ‘Suriçi’nde hapsolmasına neden olmuştur.
1950’den sonra gelen zihniyet ise ‘modernize ediyoruz’, ‘yolları genişletiyoruz’ gerekçesiyle kentteki var olan tarihi dokuyu allak bullak etmiş, birbirinden değerli kültür hazinesi ‘eserleri’yok etmiştir. 
“CHP, camileri ahır olarak kullandı” yaygarası ile iktidar olanlar, ilk önce ‘camileri’ yıkmakla işe başlıyor; surların çevresini ‘sanayi bölgesi’ haline getiriyorlardı. 
Sanayi bölgeleri, ‘gecekondu mahalleleri’ ile sarılırken, sanayileşmeyle beraber gelen göçler kentin hızla niteliğini kaybetmesine neden oluyordu. 
Gelen her iktidar, İstanbul’u biraz daha ‘yaşanılır kent’ olmaktan çıkarıyordu. 
Zaman içerisinde Haliç kirleniyor; ‘estetik değeri’ olan mahalleler yok oluyor; ‘cemaatsiz’ kalan camiler ise ‘turistik eserlere’ dönüşüyordu. 

***

Gelinen nokta daha da vahimdir ve sistemli bir şekilde yürütülen ‘talandan’ yararlanmak için herkes kendine göre bir yol seçmiş bulunuyor.
Rumlar, Fener Patrikhanesi’nin etrafındaki emlak ve arazileri el altından satın alarak İstanbul’u yeniden ‘Konstantinopolis’ yapma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar. 
Tarihi yarımadanın Eminönü bölgesini kendisine üs edinen terör örgütü ise fethin sembolü Ayasofya meydanına ‘bayrak dikme’ gayreti içine girmiş bulunuyor. 
Bir taraftan Rumlar, bir taraftan bölücüler, diğer taraftan ‘Türklüğe’ alerjisi olan bir takım yabancılar, gerektiğinde ‘aracılar’ kullanarak ‘yer satın alma’ yoluyla İstanbul’a hakim olmak için var güçleri ile çalışıyorlar. 
‘Yabancılara mülk satışına’ getirilen kolaylıklar ile birlikte tavan yapan fiyatlar ve ‘kozmopolit’ istila, yerleşik nüfusu bölgeden uzaklaşmaya zorluyor.
Aileleri bölgeden uzaklaştırabilmek için ihanet şebekesine, son zamanlarda bir de Aksaray bölgesini kendisine üs edinen ‘fuhuş mafyası’ dahil olmuştur.
Adeta ‘açık pazar’ haline gelen bölgede, her renk, cins ve etnisiteden insana rastlamak mümkündür. 

***

İstanbul, ‘Türk’ ve ‘İslam’ damgasını taşıyan ‘tarihi’ ve ‘kültürel’ kimliğinden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor.
Peki, her yıl şatafatlı törenler düzenleyerek sözde ‘İstanbul’un fethini’ kutlayanlar, Fatih’in bıraktığı mirasın nasıl elden çıkarıldığını görmüyorlar mı?

Yazarın Diğer Yazıları