Tam da küresel güç olacakken!

Hangisi daha ağır veya daha ümit kırıcıdır: İstilâ gibi Afgan göçü mü? Yoksa bu göç sorulduğunda ilgili Bakan''ın "Bu memleket zor bir dönemdeyken bir tek silahı ve kurşunu yokken, İstiklal Mücadelesi''nde Pakistan ve Afganistanlı kardeşlerimiz kollarındaki bilezikleri sattılar ve Türkiye''ye gönderdiler" diyerek savunmaya geçmesi mi?

Ya da Suriyeli sığınmacılar konusu tartışılırken, sözün Çanakkale''ye getirilerek, o zaman Osmanlı toprağı olan Halep gibi beldelerimizden referans çıkarmaya çalışmak…

Türkiye''nin yetişmiş beyinleri Batı''ya göçmek için maalesef artık imkân kollarken, o beyinleri Suriyeli ve Afgan''la takas ediyoruz… Millî devlet içten içe dönüşürken, ülke olarak Lübnanlaşmaya, bazı şehirlerimiz Peşaverleşmeye doğru ilerlerken, ülkeyi yönetenlerin savunmalarına bir bakın!..

***

Ne bugünü doğru görebiliyorlar, ne de geleceği doğru yorumlayabiliyorlar… Böylesine yüksek oranlı göç dalgalarının gerilim veya savaş doğurmadığı, uyum ve huzur getirdiği tek bir örnek yok dünyada dersek abartmış olmayız…

Suriye''deki geniş bir coğrafyanın hangi güç veya güçler lehine boşaltıldığını göremeyen, baştan tedbir alamayan, tam tersine Suriye''deki yangının Türkiye''nin lehine olacağını pazarlayan bir siyasî akılla yönetiliyoruz ve bugün ağır bedel ödüyoruz…

2023''lere, 2053''lere, 2071''lere vade koyan sözde vizyoner akıl, 3-5 seneyi göremedi, görmedi… Hep edebiyatla, hep hamasetle, hep sözde dinî kıssalarla, biriken sıkıntıyı halının altına süpürmeyi marifet saydı… Ama deniz bitti…

''Küresel güç oluyoruz'' algısını kendi tabanına benimseten o siyasî akıl, orman yangınları karşısında ne kadar hazırlıksız olduğunu gösterdi… Tıpkı küresel salgında olduğu gibi… Küresel salgında, salgından önce belediyelerle mücadeleye kalktı, çünkü rol paylaşımından rahatsız olmuştu… Salgından çok belediyeler düşmandı adeta… Yardımlara bloke konmasını geçtik, bazı bölgelerde belediyelerin ekmek dağıtması bile engellenmişti…

Orman yangınlarında da korkunç bir gerçek gün yüzüne çıktı… Bırakın olmayan uçakları, bir kriz merkezi bile kurulmadı… Topu muhalefete veya belediyelere atma yüzsüzlüğüne sarılanlar bile çıktı… Bu durum, siyasî çekişmeden ziyade, felaketler, acılar ve sosyal meseleler karşısında muktedirlerin ne kadar hazırlıksız ve öngörüsüz olduğunu bir kere deha belgeledi…

***

Gençlerimizi, ava çıkmış art niyetli yapılara kaptırırken de aynı sosyal faciaya zemin hazırlanmamış mıydı? Anadolu''nun akıllı ama ailelerinin imkânı az gençleri, okumaya geldikleri büyükşehirlerde yurtsuz, imkânsız ve bir anlamda sahipsiz bırakmak başka hangi sonucu doğuracaktı? Boşluk kaldırmayan bir alandı bu... Devletin bıraktığı boşluğu başkaları doldurdu ve pırıl pırıl zekâlar, gençliğin belki de krem tabakası, bu tür yapılara akarak, devlet ve milletten önce o yapılara aidiyet hisseder oldular... Sabahları biri gelse de bizi işe götürse diye bekleşenlerin olduğu ''amele pazarları''ndakiler gibi gençlerimiz birer birer götürüldüler...

Devleti yönetenler seyrettiler... Sosyal devletin ihmal ettiği alan, klikler, cemaatler, sözde dernekler, radikal siyasî örgütler ve suç örgütleri için bulunmaz nimet oldu... Âdeta bu tür yapılara ''lojistik'' sağlandı... Hatta bu tür yapılar zaman zaman ''sivil toplum kuruluşu'' gibi sunulmaya çalışıldı, yakın hissedilenler pozitif ayrımcılığa tâbi tutuldu... ''Akıl ve bilim'' büyük bir iştahla emilirken, ortaya bir nevi sofistike robotlar çıktı... İmamın, abinin, şefin, başkanın, şeyhin, önderin her şeyi bildiğine inanan robotlar...

Türk tarihinin en büyük ''insan israfları''ndan birisiydi bu ve belki de savaşlarda bile bu kadar insanımızı kaybetmemiştik... Batı''ya göre nüfusunun gençliğiyle övünen bir ülke, o gençliğin önemli bir kısmını ''dinî görünümlü'' dogmalarla safsatalarla dolu karanlık kuyularda kaybederken ''resmen'' uyutulmuştu...

***

Uzun yıllardır büyük İstanbul depreminden söz ediliyor… Hazırlıklar ne kadar ciddi? Binaların dönüşümünde yüzde kaça ulaşılmış? Trakya''dan Sakarya''ya kadar ekonomisinin ve sanayisinin can damarını, fay hattının üzerine yerleştirmiş ve hâlâ tedbir geliştirmeyen bir akla gerçekten akıl denilebilir mi?

Devlet, öngörebilendir… Bu anlamda rahat mıyız?

Yazarın Diğer Yazıları