Fatih Terim'den duyulmamış olay itiraflar

Fatih Terim'den duyulmamış olay itiraflar
Galatasaray ve Milli Takım'ın eski teknik direktörü Fatih Terim, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Terim''in GQ Türkiye dergisindeki röportajından öne çıkan bölümler şöyle:

- Ben 2011-2012 sezonunda Galatasaray’a yeniden döndükten sonra, kulübümle birlikte ilk iki senede iki şampiyonluk yaşadım. UEFA Şampiyonlar Ligi’nde güzel bir serüvenimiz oldu, çeyrek final oynadık. Bazen düşünürüm, belki VAR olsa, o sezon yarı finale de çıkabilirdik. 

- Kariyerim boyunca kupalar, madalyalar, başarılar kazanmaktan tabii ki çok mutlu oldum. Ancak sportif anlamda bu dönemde edindiğim en değerli şey, yeni jenerasyonlarla kucaklaşma fırsatını bulmam oldu. 90''lı yıllarda ve 2000’lerin başında Milli Takım ve Galatasaray, hatta biraz daha ileri gidelim, Euro 2008 serüvenlerini izleyemeyen nesildeki futbolseverlerle, yeni Galatasaraylı''larla tanışmak, onların hayatına dahil olabilmek en büyük kazanımlarımdan oldu.

- Artık ben de üç torun sahibi bir insanım. Canlarımın canları beni hayata sıkı sıkıya bağlıyor, motive ediyor. Mutluluklar kadar, tabii hüzünler de oldu. Rol modelim, benim bu hayattaki en büyük yoldaşım olan babam da bana bıraktığı onca hayat dersi, prensibi ve hatırasıyla ayrıldı aramızdan. 

- Ben ailemle, işimle, sevdiklerimle dinleniyorum. Bana futbolu bıraktığım 1985 yılında, “çok yoruldun” dediklerinde, kendimi gerçekten yorgun hissediyordum ama o an önünüzde geride bıraktığınızdan çok daha uzun bir yol olduğunu kavrayamıyorsunuz. Futbol kariyerimi noktaladıktan bir yıl sonra, teknik direktörlük kariyerim başladı. Ve daha sonra hiç durmadım. Yoruldum mu? Aslında hayır. Çünkü beni bu hayata bağlayan en önemli unsurlardan biri futbol. 

- 69 yaşındayım ve 17 yaşından beri her anım kayıt altında. Herkes kendisinden yola çıkarsa, bundan 10-15 yıl önceki halini, sözlerini, davranışlarını veya hayat tarzını anımsarsa, bunu daha iyi anlayabilir. Yaptığım her hareket, ağzımdan çıkan her söz, attığım her adım... Hayatım, hep bir üçgen içinde; ailesine, prensiplerine ve işine bağlı olarak geçti. Bu başarı beklentisi beni değiştirmedi, ben hep aynı insan olarak kaldım; tüm bunlarla birlikte sorumluluğumu da hiç unutmadım.

- Sevgi, saygı, nefret gibi yoğun duyguları belli bir sınıfa veya sıralamaya koymak istemem. Her gün, her yemek masasında, iki kişinin bir araya geldiği herhangi bir anda, en çok konuşulan isimlerden biri olduğumu söylüyorsunuz sanırım. Başarının seveni kadar, sevmeyeni de vardır. Bunu biliyorum ama bugün aynı masada bir büyükbaba ile konuşurken, onun evladının da, torununun da benimle ilgili bir şeyler anlatması, hatırasını benimle paylaşıyor olması, beni o kadar mutlu ediyor ki... Farkında olmadan insanların hayatına dokunabilmek, söylediklerinizle veya tavrınızla onları etkileyebilmek, bunun farkında olarak yaşamak benim için çok değerli.

- Hiç değişmedim ben. Doğduğum andan itibaren beni ben yapan tüm bildiklerimle yaşantımı sürdürdüm. Ama dönüştüm, hem de çok. Bunu da sıkça söylerim. İnsanlar dönüşmekten hiç korkmamalı, hatta bunun üzerine gitmeli. Ben özümde aynı kalıp değerlerimi korurken, dürüst ve adaletli davranırken yeniliklere de hep açık oldum. Bugün bunun gönül rahatlığını yaşamak çok özel bir duygu. 

- Böyle bir iş yapıyorsanız, içinde başarı kadar başarısızlık da olabilir. Bunu bilmeli, bunun riskini almalısınız. Ama kaybetmekten korkamazsınız; bu endişeyle yola çıkarsanız, onun psikolojisini yönetemezsiniz. Euro 2008’deki Hırvatistan maçından sonra flaş röportajda bana, “takımınıza penaltı çalıştırdınız mı” diye sormuşlardı, “hayır” dedim. Oyuncularıma o yükü maçtan önce bindirmek istemedik. Belki de kariyerinde ilk kez penaltı kullanan oyuncular vardı ama rakibimizi tek penaltı vuruşu kaçırmadan yenerek yarı finale çıkmayı başardık.

- Başarılı insan, kayıplarından ders çıkarır. Bazen başarısızlıklar hedefinize ulaşmak için gitmeniz gereken yolu kısaltabilir çünkü. Yenilgilerde en büyük cezayı kendime keserim. Çok zaman olmuştur, “hocam o kadar maç, kupa kazandınız; kaybetmeye de hakkınız var” diyen sevdiklerimi işittiğim. En fazla kahrımı çeken de ailemdir bu konuda; ne akşam yemekleri, ne tatil planları... Çok iptal olmuştur. Ama durmak gibi bir lüksünüz olamaz. Kendimle kaldığım o hayal kırıklığı anlarında, ayağa kalkma gücünü de tekrar ailemden, birlikte yola çıktığım ve her zaman güvendiğim, tek bir amaca doğru birlikte gittiğim çalışma arkadaşlarımdan aldım. O anlarda sizinle birlikte üzülen ve size sarılan insanlarla birlikte olmak her zaman kuvvet verir.

- Geri dönüp baktığımda gördüklerimden mutluluk duyuyorum, ilk olarak hissettiğim duygu bu. Mutluluğun da azı veya çoğu olur mu, emin değilim. Ben çalıştığım her yerde hep daha fazlasını yapmak istedim. Belki dediğiniz gibi, teknik direktörlüğün temel görevlerini yapıp evine o şekilde giden bir insan olsaydım, duyguları yoğun yaşamayıp kendime daha az yüklenmiş olabilirdim. Ancak Galatasaray’da, Milli Takım’da, İtalya’da, Göztepe’de, Ankaragücü’nde ve futbolculuk dönemimde Adana Demirspor’da hep çok sahiplendim.

- Profesyonel olarak hizmet ettiğiniz yerin sosyal hayatınızda da bir yeri olduğunda, taraftar olarak yaşadığınız hüzün de aynı hissettiriyor. Ama ben Galatasaray’a ilk imzamı attığımda yanımda Metin (Oktay) Abi vardı. Beni Adana’daki evimden İstanbul’a götürürken rahmetli babam, Metin Abi’nin kulağına eğilerek, “evladım sana emanet, yolunuz açık olsun; Allah utandırmasın” demişti. Ben Galatasaraylı''lığı, en iyilerden öğrendim. O yüzden onların Galatasaray’a bakış açıları, kulübü sahiplenişleri bana örnek oldu. Sanırım onlar gibi hareket etmem de çok normal.

- Futbolda bazı nüanslar ve onların getirdiği sonuçlara ilişkin verdiğiniz kararlar geleceği belirleyebilir. Biz 1996-2000 arasındaki dört şampiyonluğun temellerini çok sağlam attık, bunun meyveleri toplandı. Artık sadece Türkiye’de değil, daha önce bu gibi durumlarda örnek gösterdiğimiz Avrupa’da da kararlar benzer şekilde alınabiliyor. Az önceki aidiyet sorusuyla bağlantılı olarak, eskiden “hayır, o isim şu camianın sembolü” dediğimiz kişilerin hızlı bir şekilde yer değiştirdiği bir futbol dünyasındayız. Artık gündemler çok hızlı değişirken hafızalar daha çabuk siliniyor. Ve bazı ceketler de birtakım insanlara büyük geliyor.


- Ben futbola aşığım, tüm gün futbol izledikten sonra bile gecenin bir yarısı bir televizyon kanalında futbol maçına denk gelirsem, dünyanın en mutlu insanıyım. O yüzden zihnimi de bedenimi de futbolla besliyorum ve onunla rahatlatıyorum. En sevdiğim şeyi izlerken, bir şeyler okurken çok düşünüyorum, dönüşüyorum, öğreniyorum. Hem insan hayal kurdukça vardır; nefes aldığım sürece yeni şeyler yapmayı, onlar için çalışmayı sürdüreceğim.

- Hayatım boyunca gelişmeye ve dönüşmeye inandım. Özümü kaybetmedim ancak farklı açılardan bakmaya çalıştım. Giyim tarzım, moda anlayışım da önemli oldu bu dönüşümde. Sadece marka olduğu veya sadece üzerimde iyi duracağını düşündüğüm, trend olduğu için tercih etmedim giydiklerimi. Beni ifade etsin istedim üstümdekiler. Zaman içinde saat, yüzük, mendil, bileklik gibi aksesuarları bunun parçası haline getirdim. Önceleri eşim, daha sonra da kızlarım bu konuda hep yeni ve farklı olanı görmemde yardımcı oldu. Ben mesela, renk uyumuna dikkat ederim. Bir gömlek giyersem ya da ceket; ayakkabım, kolumdaki bir bileklik veya saat, belki pantolonumda ufak bir detay, aynı rengi orada da görürsünüz. Onun dışında, "evet" sorunuzun cevabı. Gömleğimin renginden, yakasının duruşuna kadar... Tesadüf diye düşünmeyin. Bir de, beyaz gömlek giyersem, dikkat etmesi gerekenler olabilir.

İlgili Haberler