Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Yazıcıoğlu suikastı niçin örtbas edildi?

Rahmetli ülkücü lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun bindiği helikopterin karlı dağların arasında kaybolduğu günün ertesinde, yani 26 Mart 2009 tarihinde Kayseri valisinin verdiği bilgiler ışığında bu köşede kaleme aldığımız “Muhsin Yazıcıoğlu gerçeği”  başlıklı yazıda aynen şu ifadeleri kullanıyorduk:
“Muhsin Yazıcıoğlu, karşılaştığı nice işkenceden, kazadan ve badireden Cenab-ı Allah’ın yardımıyla sağ salim kurtulmayı başardı.
Şimdi, karakışın dondurucu soğuğunda, beş arkadaşı ile birlikte kuş uçmaz, kervan geçmez bir dağ başında can çekişiyor.
Aradan 24 saat geçmesine rağmen Yazıcıoğlu ve arkadaşlarına hâlâ ulaşılamadı.
‘Teknolojinin’ bu kadar ilerlediği, ‘iletişimin’ uzaydan denetlendiği bir çağda, ‘koskoca’ bir helikopterin enkazı bile bulunamıyor.
Sıradan bir zanlının yerini bile ‘kapalı’ olan cep telefonundan öğrenenler, yoksa arama/kurtarma çalışmalarında yeterince özen göstermiyorlar mı?
Yoksa Yazıcıoğlu ve arkadaşları bilerek ölüme mi terk edildi?
Bu ne biçim iştir, akıl sır ermiyor.
Aynı hadise, şu anda devletin en tepe noktalarında oturanların başına da gelebilirdi. 
Kendilerine bir türlü ulaşılamayan Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, Genelkurmay Başkanı’nı yoksa Amerikalılar mı, yoksa İsrailliler mi gelip kurtaracaktı?” 

***

Aradan tam 5 yıl geçti, ama olayın üzerindeki ‘sır perdesi’ hâlâ aydınlatılamadı?
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ‘normal bir kazada’ mı vefat ettiği, yoksa ‘planlı bir suikasta’ kurban mı gittiği yolundaki tartışmalar hâlâ devam ediyor.
Olayın arkasındaki gerçekleri araştırmak üzere harekete geçen Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcılığı, bir soruşturma başlattı.
TBMM’de bilgi ve belgelere ulaşmak üzere bir Araştırma Komisyonu kuruldu.
Devlet Denetleme Kurulu devreye girdi.
Ama bugüne kadar delil niteliğinde ‘net’, ‘somut’, ‘kesin’ bir olgu ortaya konulamadı.
Birileri sanki olayı ‘açıklığa kavuşturmak’ yerine, ‘üzerini örtmeye’ çalışıyor.
Dosyanın içerisinde ‘şüpheleri’ ortadan kaldırabilecek birçok bilgi ve belgenin bulunmasına rağmen, daha ‘iddianamenin yazımına’bile başlanamadı.
Olayda ‘hatası’, ‘ihmali’, ‘kusuru’ olanlar hakkında kapsamlı bir tahkikat yapılmak yerine, bu kişiler ‘terfi ettirilmek’ suretiyle ödüllendirildi.
Soruşturmayı yürüten ve olay hakkında bir hayli malumat sahibi olan cumhuriyet savcıları, ‘tenzili rütbeye’ uğratılarak görev yerleri değiştirildi.
‘Bankamatik memuru’ olarak tanınan ‘gazeteci-yazar’ kimlikli bir takım beslemelere kitaplar yazdırılarak, asıl failler dikkatlerden kaçırılmak istendi.

***

İktidar sahiplerinin kayıtsızlığı yüzünden, her kafadan bir ses çıkıyor; insanın kanını donduracak, tüylerini ürpertecek, akıl almaz iddialar ortaya atılıyor
Başbakan Yardımcısı, olayın ‘kaza’değil bir ‘suikast’ olduğunu öne sürüyor, “Devletin içindeki bir çetenin işlediğini düşünüyoruz”  diyor.
Bu çete nedir, neyin nesidir?
Mesela, 28 Şubat süreci ile Tayyip Erdoğan’ın önünü açan, onu iktidara taşıyan, onun ayakta kalması için ‘her türlü kuralı’ ayaklar altına alan çete olabilir mi?
Muhsin Yazıcıoğlu, gerek ortaya koyduğu mücadele, gerekse de oluşturduğu güven sayesinde birçok kurum ve kişi ile irtibat halindeydi.
‘Ülke güvenliğini’ ilgilendiren birçok bilgi ve belge kendisine akardı, bu yüzden ‘olup biten birçok hadiseyi’ yakından bilirdi.
Acaba ‘hayatına mal olabilecek’ hangi bilgilere ve belgelere ulaşmıştı?
Herkes ‘kendi bakış açısına’ göre bir senaryo ortaya atıyor, ama kimse Muhsin Bey’in vefatından bir ay öncesine denk gelen şu üç sorunun cevabını araştırmıyor:
1-) Muhsin Yazıcıoğlu, kendisi ile görüşen ABD Büyükelçisi’ne ne cevap verdi?
2-) İngiltere’yi ziyaret eden Yazıcıoğlu, kimler ile bir araya geldi, neler konuşuldu?
3-) Tayyip Erdoğan, Almanya’ya giderken Yazıcıoğlu’nu neden yanına aldı, onu neye ikna etmeye çalıştı?

***

Muhsin Yazıcıoğlu üzerinden ‘nemalanmayı’ alışkanlık haline getirenlere, ‘gerçek dava adamları’ soruyor:
Referandum sürecinde “Yetmez ama evet” diye iktidarın kuyruğuna takılan Büyük Birlik Partisi’ndeki bir takım kişiler, ‘gerçekleri’ millete anlatmak yerine bugüne kadar neden ‘sessiz’ kalmayı tercih ettiler?
Sahi neden beklediler?
‘Hoca’ ile ‘Usta’ arasına kara kedi girmesini mi?

Yazarın Diğer Yazıları