Cami-kışla uzlaşması ve Putin'in uyarısı!

Türkiye’nin terör saldırılarına karşı Irak’ın kuzeyine müdahale konusunu TBMM kararı haline getirme girişiminden sonra dünya dengeleri sarsılıyor. Öyle ki Hazar Denizine kıyısı bulunan ülkeler toplantısı için İran’a gitmeden önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e suikast yapılacağına dair haberler çıktı. Putin buna rağmen İran’a gitti ve   “Başka ülkelerin topraklarının Hazar Denizi ülkelerine saldırı için kullanılmasına izin vermeyeceğiz” dedi.

* * *

ABD, Hazar ülkesi olan İran’a saldırmak için hangi ülkenin topraklarını kullanmak istiyor? Türkiye’nin değil mi? Peki Türkiye nasıl köşeye sıkıştırılıyor? Ermeni soykırımı karar tasarısı ve PKK’nın düğmesine basılması ile!
Türkiye, nasıl cevap veriyor? Irak’ın kuzeyinden gelen terörist saldırılara karşı sınır ötesi harekat kararı alarak ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın  “ABD, kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Tasarı ABD Temsilciler Meclisi’nden geçerse, askeri ilişkilerimiz eskisi gibi olmaz”  sözleriyle! Başbakan Tayyip Erdoğan’ın   “İnceldiği yerden kopsun”  sözleri de aynı paraleldedir.
Milletin geleceğini etkileyecek konularda, Türkiye’nin sorumluluğunu omuzlarında taşıyan bu iki yetkilinin, herhalde bu kadar önemli sözleri söylerken, bir bildikleri vardır.

* * *

Türkiye, ABD’nin İran operasyonunda topraklarını kullandırmayacak. AKP iktidarının kararı böyle. Genelkurmay ile de bu konuda bir görüş ayrılığı yok.
Zaten halk da Türkiye topraklarının kullanılmasına karşıdır. Dolayısıyla Türkiye, ABD’nin İran dayatmasına direnmek için DTP’nin çıkardığı çatlak sesler dışında içerde gerekli olan bütünlüğü sağlamış görünüyor.
Doğrusu, Türkiye’nin Irak’ta bir tuzağa çekilmek istendiğinden ben de şüpheleniyorum. Bu ihtimali daha önce ifade etmiştim. Fakat, İran’a saldırı için Türkiye topraklarının kullanılması daha büyük bir felâket olur. ABD İran’a da yerleşirse, Türkiye ayakta kalamaz!
Bu bakımdan Putin’in çok dikkatli bir dil kullanarak, Türkiye’den  “başka ülkeler”  diye söz etmesi çok önemlidir. Anlaşılıyor ki, bu konuda Türkiye ile Rusya arasında bir uzlaşma vardır. Yoksa, Rusya’nın Türkiye’ye müdahalesi söz konusu bile edilemez. 

* * *


Diğer taraftan Verso Araştırma’nın sahibi Dr. Erhan Göksel, 2004’ün Mart ayında Yalçın Bayer’e şu açıklamayı yapmıştı.
 “12 Eylül 1980 darbesi Türk siyasal sisteminin üzerinden silindir gibi geçti. Sadece siyaseti değil, bütün kurumları ortadan kaldırdı. Geriye iki köklü kurum kaldı; bunu ’cami cemaati’ ve ’kışla cemaati’ diye ifade edebilirim.
Türkiye’de sadece iç dinamikler etkili olsaydı; bu iki kurumun 80 yıllık bir hesaplaşmaya doğru gideceğine hiç kuşku yoktu. Ecevit hükümetinin 1999’da IMF’nin denetimine girmesinden sonra dış faktörlerin iç faktörlerden daha belirleyici olduğu ve daha söz sahibi oldukları açıkça ortadadır. Türkiye’nin yönetimi de, dış faktörün ağırlığını giderek daha çok hissetmektedir.
Yaşadığımız bu tablo karşısında önümüzdeki dönemde Türkiye ciddi biçimde uluslararası konjonktürde daha da sıkışacaktır. Kıbrıs, Ege, Güneydoğu ve Irak sorunları -hatta muhtemeldir ki Ermeni sorunu buna eklenecektir-, böyle bir süreçte dış faktörlerin bu etkisine karşı ülkeyi ve kendilerini ayakta tutabilmek için bu iki kurumun dışa karşı uzlaşması kaçınılmazdır. Aksi takdirde ülkemiz, hepimiz enkaz altında kalırız.”


* * *


Şimdi Türkiye içerde bu uzlaşmayı üst düzeyde başardığı gibi dış politikada da yeni bir stratejiyi uygulamaya koymuş görünüyor. Yeni diyorum ama aslında Atatürk’ün dış politikasına dönüştür bu!

Yazarın Diğer Yazıları