3 Mayıs 1944'ü hatırlamak

3 Mayıs 1944'ü hatırlamak

3 Mayıs 1944 hâdiselerini biliyor musunuz? Ünlü yazar ve şair Hüseyin Nihal Atsız, yazar Sabahattin Ali'nin şikâyeti üzerine yargılanmaya başladığı gündür. Atsız'la birlikte 20'yi aşkın "Türkçü/milliyetçi" isim de tutulandı. İçlerinde Alparslan Türkeş'te vardı.

3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askerî Hapishanesi'nde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar (Atsız'ın kardeşi) ve Reha Oğuz Türkkan'ın da içinde bulunduğu 10 tutuklu tarafından anıldı ve bu anma her yıl 3 Mayıs'ta devam etti.

Prof. Dr. Necmeddin Sefercioğlu (1931-2019), "3 Mayıs ve Türkçülük Dâvâsı" kitapçığında "03 Mayıs 1944 ve onu izleyen olaylar Türk milliyetçiliği tarihinin önemli kilometre taşlarından biridir. O günü izleyen günler ve yıllar, Türk milliyetçilerinin bir cehennem hayatı yaşamasına sebep oldu ve 1949'a kadar süren bu devlet terörü günleri Türkçülük hareketinde yeni bir uyanışın ışığı durumuna dönüştü. Bundan dolayı, o gün 'Türkçülük günü' olarak kabul edildi ve benimsendi. Bütün Türkçüler, tek başına da olsalar, Üç Mayıs'ı anmayı vicdanî bir görev saydılar." der.

Alparslan Türkeş de o dönemi "1944 Milliyetçilik Olayı" kitabında anlatmıştır

3 Mayıs 1944'e doğru giden yolda öndeki isim Nihal Atsız'dır. Atsız, "Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri" kitabında, İsmet İnönü'nün döneminin siyasî havasını anlatırken şu cümleleri kurar:

"Mustafa Kemal Paşa, siyasî dehası ile Rusları kündeden attı. Fakat komünist partisinin faaliyet gösterdiği kısa süre içinde komünistler de Türkiye'de bazı subaşlarına yerleşebildiler. Bunlar hala bulundukları yerlerden atılabilmiş değillerdir. Demokratik usullerle atılmalarına da imkân yoktur. Bunlar ancak tam yetkili ve çok namuslu bir adamın bu işe memur edilmesiyle temizlenebilir.

İşte, daha Kurtuluş Savaşı başlarken memlekette ağ kuran komünizm, zamanla ve Rusya'nın cömertçe harcadığı para ile gelişerek önce maarife, sonra basına, tiyatroya, orduya, donanmaya, Millet Meclisine ve kabineye kadar girdi. Fakat Halk Partisi kendisini 'Sorumsuz ve yanlışsız' saydığından ima yolu ile yapılan tenkitlere dahi tahammül edemedi. Düşünen kafalar da yavaş yavaş 'ekmeğinden olmamak' veya 'hapse girmemek' için susmağa alıştılar. Böylelikle komünizm yayılmağa ve memleketi topyekûn bolşevikleştirme planı üzerinde sistemli bir şekilde yürümeğe başladı." (Bkz. Nergishan Tekin, Nihal Atsız, Kariyer Yayınları)

Az bilinen bir bilgiyi de aktaralım… Atsız, Nâzım Hikmet'e de bu dönemde çok ağır yüklenmiştir. "Acaba bu Nâzım Hikmetof yoldaşın san'atte ne değeri var?" diye sorduktan sonra cevabını şöyle verir:

"Bazı budalalar tarafından asrın en yüksek şairi olduğu bile iddia edilen bu Şanso Pansa'nın şairliği hakikaten 100 numara mıdır? Bana sorarsanız sıfır. Şiirin bir tarifi vardır. Nâzım Hikmetof Yoldaşın hezeyanları o tarife sığmaz. San'atte dar bir çerçeve içinde kapalı kalmak taraftarı değilim. Fakat tulumbacı argolarını, zevk fesadına uğramış naraları da san'at diye kabul edemem. Aklı başında kimse de kabul edemez. Şiir vezinle ve kafiyeyle olur. Böyle olmayan yazılara nesir derler. Gerçi nesirde de şiir yapılır ama bu, malum şiirden daha güç, daha san'atkârane bir şeydir ve Hikmetof Yoldaşta bunun zerresi yoktur. Netekim gölgesi Orhan Selim'in [N. Hikmet'in takma ismi] yazıları da meydandadır." (Atsız, "Komünist Don Kişotu Proleter - Burjuva Gospodin Nâzım Hikmetof Yoldaşa, 1935)

İpleri koparan ise Atsız'ın komünizm tehlikesine karşı Başbakan Şükrü Saraçoğlu'na yazdığı iki mektuptur.

1944 Milliyetçilik Olayında Türkeş'ten başka tutuklananlar:

Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Dr. Hasan Ferit Cansever, Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkkan, İsmet Rasin Tümtürk, Cihad Savaşfer, Muzaffer Eriş, Zeki (Özgür) Sofuoğlu, Said Bilgiç, Cemal Oğuz Öcal, Cebbar Şenel, Hamza Sadi Özbek, Fehiman Altan, Nurullah Barıman, Fazıl Hisarcıklı, Saim Bayrak, Yusuf Kadıgil.

Gözaltına alınıp tabutluklarda işkence görenler ise, Hikmet Tanyu, Osman Yüksel Serdengeçti'dir.

Alparslan Türkeş, Erdek'teki evinden alınıp Merkez Kumandanlığı hapishanesine niçin kapatıldığını öğrenememiştir. Yattığı yer dar, pis ve karanlıktır... Tepesinde yirmi beş mumluk, kalın toz tabakasıyla kaplı bir ampul sarkmaktadır. "Kaçakçılar, uyuşturucu madde kullananlar, komünistler, casuslar, katiller, hırsızlarla aynı hapishanededir.

*

Dönemin hâdiseleri, "komünistlik"le suçlananlar tarafında nasıl görülüyor? Ona da bakmak lâzım.

Niyazi Berkes Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocaydı. Sonra aynı fakültede ders veren Behice Boran, Muzaffer Şerif Başoğlu, Azra Erhat, Adnan Cemgil'le birlikte fakülteden uzaklaştırılacaktır. Niyazi Berkes (1908-1988) "Unutulan Yıllar"da o dönem için şunları yazar:

"Atsız'ın o başbakana yazılmış mektubunda kendisinden müseccel komünist, vatan haini gibi laflarla söz edilen Sabahattin Ali, bu adamın aleyhine bir iftira ya da hakaret davası açtı. Dava Ankara'da görüleceğinden Atsız'ın, bir Türk Führer'i olma şanslarının en düşük olduğu bir zamanda Ankara istasyonuna koşması görülecek şeydi. Bir kahraman gibi karşılandığını gördüğü zaman zavallının aklından kim bilir ne hülyalı sahneler geçmişti? Karşılayan binlerce öğrenci denen kişilerin kaçı öğrenci idi? Bunu da düşünecek durumda değildi? Denildiğine göre omuzlarda taşınarak Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde Osman Turan adlı Karadenizli asistanın odasında hazırlanan koltuğa oturtulmuş. Fakültedeki hayranları birer birer gelip elini öpmüşler. Bu gülünç merasim bittikten sonra Konservatuvara götürülmüş, orada müdür Orhan Şaik Gökyay adlı zat tarafından müdürlük dairesinde misafir edilmiş.

Dava, 3 Mayıs 1944 tarihinde Ankara'da Samanpazarı'na giden yolun üstündeki adliye sarayının birinci katındaki bir salonda başlayacaktı. Denildiğine göre birinci katın koridorları, salonun içi, sarayın önündeki kaldırım ve sokak mahşer gibi olmuş. Durumu gözü tutmayan yargıç Saffet Ünen cübbesini çıkarıp duruşmanın yapılamayacağını söyleyerek ayrılınca mahşerden ürken Sabahattin Ali de sıvışmış. Fakat dışarda daha komik birşeyler oluyordu. Birdenbire gözüken güvenlik kuvvetlerinin araçlarının içine polisler ağaçtan düşmüş armut toplar gibi ellerine geçeni toparlayıp polis müdürlüğüne taşımaya başlamışlar; sonra çoğunu salıvermişler. Demek, kimlerin ayıklanacağını biliyorlardı. Öğrencim olan Hikmet Tanyu adlı kişinin bana sonradan anlattığına göre, o gün vilayet binasına arkadaşlarının tutuklandığını duyduğu için gidince onu da enselemişler. Demek listede o da vardı. Bir diğeri Zeki Sofuoğlu adlı biri. İstanbul'da da bir dizi kişi tutuklanmış. İçlerinde Türkeş, Fethi Tevetoğlu gibi genç subaylar da varmış. Tam listeyi bilmiyorum. O zamanki gazetelerde hepsinin adı geçiyordu. Irkçılık- turancılık komplosunda adı verilen kişilerin gerçekten ırkçı-turancı olduklarını yıllardan beri bilmiyen yoktu. Yenilik, Milli Şef'in [İsmet İnönü] bunların gizli bir hükumet devirme örgütü kurdukları iddiasındaydı. Yalnız bu iddiası ile, Şef bir taşla bir alay kuş vurmaktaydı: bunların gerçekten gizli bir darbe yapacak bir grup olduğuna herkes hemen inandı." (s. 283-284)

Resmî adlandırması "Irkçılık-Turancılık Davası" olan Atsız'ın mahkemeye çıkarılmasıyla başlayan gelişme, hâdisenin odak noktalarından Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin, 12 Eylül öncesi büyük mücadele yürütmüş öğrencilerinin öncülüğünde, her 3 Mayıs'ta bir araya gelinerek anılır. DTCF'liler, bu yıl Altınoluk'ta toplandılar.

Yazarın Diğer Yazıları