Depremi yaşayan kardeşlerimizin dertleriyle dertleniyor muyuz?

Depremi yaşayan kardeşlerimizin dertleriyle dertleniyor muyuz?

50 BİN İNSAMIZI KAYBETTİK
Bundan tam 1 yıl önce…
Yani 12 ay önce…
Pazar günü sabaha karşı, yani saat 04.27’de asrın felaketini yaşadık.
Ülkenin büyük bir bölümünde, 50 bin insanımız, canımız hayattan koptu!
Depremin üzerinden 12 saat değil, 12 gün değil, 12 hafta değil, tam tamına 12 ay geçti ve acılar ilk günkü gibi taptaze ve derinde…
6 Şubat 2023’den 6 Şubat 2024’e deprem bölgelerinde ne değişti?
Birçok şey değişmiş olabilir, ama değişmeyen tek bir şey var ise o da orada yaşayan insanların kaderi!
Neden? diye sormayın…
Çünkü mevsim kış, hava buz gibi…
Sıfırın altında 20-25’lerle ve çadırlarda yaşama tutunmaya çalışıyorlar…
Dayanılacak gibi değil, ama dayanıyorlar…
Allah’a sığınmışlar, sığınacakları başka da bir şey yok…
Ateş düştüğü yeri yakıyor, deprem de uğradığı şehirleri yerle bir ediyor…
Kolay değil, deprem bölgesinde yaşamak…
Kolay değil, depremzede olmak…
Kolay değil, gecenin ayazına dayanmak…
Kolay değil, temiz yaşamak…
Tam tamına 365 gün geçti depremin üzerinden…
365’in her günü yokluk, yoksulluk, acı, elem, keder ve hasretle geçerse, can nasıl dayansın?
Hatay’da, Adıyaman’da, Malatya’da ve diğer deprem bölgelerinde mezarlıklar dolmuş…
Şehirlerin en zenginleri ile en garibanları yan yana yatıyorlar mezarlarında…
Ya göçük altındakiler?
Ya ulaşılamayanlar?
Ya kayıplar?
Yaşayanlar, bu acıların hangisine dayansınlar?
Yürekler yangın yeri, ciğerler kezzap…
Yaşayan bilir…
Doğrudur, ölenle ölünmüyor, bir şekilde devam ediyor hayat…
Ama, kalanlara da ikinci bir depremi yaşatmamak, onlara sahipsiz olmadıklarını göstermek lazım…
Gösterebiliyor muyuz?
Kısmen…
xxx
ELBETTE DÖNECEĞİZ
Çarenin bile çaresiz! kaldığı bir depremi yaşadı bu ülkenin insanları…
Ülkenin başına gelen en büyük felaket!
Hataylı arkadaşım Mehmet Ali Solak anlatmıştı, depremden 3 gün sonra…
Müthiş bir gürültüyle sallanmaya başlamışlar…
Sonrası malum…
Zifiri karanlıkta kimse kimseyi görmüyor, evlerden, göçük altında kalanlardan, karanlığı yırtan çığlıklar…
Zar zor atmışlar kendilerini dışarıya…
Evinden, şehrinden ayrılırken, “Hatay diye bir şehir kalmadı abi, gidiyorum” derken, hıçkırıklara boğuluyordu Mehmet Ali…
Hem de bütün yaşanmışlıkları, bütün acıları, bütün güzellikleri arkasında bırakarak…
“İleride dönecek misin Hatay’a” diye sordum…
Verdiği cevap içimi ısıttı…
“Bedenimi götürüyorum, yüreğimi değil abi, elbette döneceğim, bedenimle yüreğimi buluşturmaya” dedi…
Toprağın altındakiler dönmeyecek, ama toprağın üstündekiler mutlaka memleketlerine döneceklerdir…
Ama, ne zaman?
ÇADIR KOMŞULARI
Bir televizyon programında, depremzede eşini ve çocuklarını kaybeden bir anne, “apartmanlarda karşı komşuyu tanımıyorduk, ama bu çadır kentlerde herkesle komşu olduk, dost olduk, sırdaş olduk” derken, en azından komşuluğun ne kadar kıymetli olduğunun altını çizmeye çalışıyordu…
Evet…
Depremin birinci günü…
Depremin üçüncü günü…
Depremin birinci ayı…
Depremin üçüncü ayı…
Depremin beşinci, hatta altıncı ayı…
Depremin onuncu ayı…
Ve depremin on ikinci ayı…
Değişen hiçbir şey yok…
Aynı acı, aynı hasret, aynı bekleyiş…
Ve aynı sırt dönüş!
Ve aynı terkediliş…
Ve aynı kader…
Ve…
Depremzede kardeşlerimizin dertleri ile dertleniyor muyuz?
Efendim.

Yazarın Diğer Yazıları