Polisin itirafı: “En büyük destek Genelkurmay’dan”

Fatih Altaylı’nın, 2 Aralık 2010 tarihli Haberturk gazetesindeki yazısı manşetlik bir haberdi. Altaylı, kendi yazısını manşet yapmaya gerek görmemiş olacak..
Altaylı, şöyle yazdı:
“İstanbul’un istihbarattan sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, dün Habertürk’e gelmişti. Ergenekon ve Balyoz operasyonları için ‘En büyük desteği Genelkurmay’ın kendisinden aldık. Pek çok bilgiyi, belgeyi hiç çekinmeden bizimle paylaştılar. Geçmişte yapılanlardan veya yapılmak istenenlerden rahatsız olan pek çok üst rütbeli subay, bize talep ettiğimiz her türlü belgeyi, bilgiyi sağladı. O destek olmasaydı, biz bu soruşturmalarda bu kadar ileri gidemezdik’ dedi.
Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında soruşturmalara başlarken bütün resmi görmediklerini ama içine girdikçe, ipuçlarını değerlendirdikçe karşılarına bu büyük tablonun çıktığını söyledi. ’Bu operasyonları organize etmekle itham edilen gruplar var ya, onların içinde bile bu operasyonlara karşı çıkan çok sayıda kişi vardı’diye anlattı. ‘Atabeyler operasyonu var ya, o olay Başbakan’a yönelik dört dörtlük bir suikast girişimidir’ dedi.”

* * *

Ali Fuat Yılmazer, Hrant Dink kitabından dolayı gazeteci Nedim Şener’i dava eden polis müdürüdür ama açıklama, ilk defa resmi bir yetkilinin basına bu netlikte bilgi vermesi bakımından haber değeri taşıyor. Yoksa bu sütunun okurları açısından sürpriz değildir.
8 Temmuz 2008 tarihinde, “Bu operasyona TSK’nın şimdiki komutanlarının ses çıkarmamasının sebebi, ’Darbe Günlüğü’ denilen notların 3 Şubat 2004 gününü anlatan bölümünde saklıdır! Orada, bilhassa Şener Eruygur’a sonradan reva görülen muamelenin sebebi fotoğraf gibi görünüyor. Özetle söylemem gerekirse, bütün kavganın sebebi o dönem Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na kimin geleceği meselesiydi. Çünkü Kara Kuvvetleri Komutanı, sonradan Genelkurmay Başkanı olacaktı. Şimdi, TSK’nın yıpranması pahasına, emekli komutanlara bir dönemin faturası kesiliyor, hepsi bu!” tespitinde bulunmuştum.
Bu tespit, tahmine değil, duyuma dayanıyordu ama biz bu bilgilere sahip olmadan önce de aynı kanaatteydik. Başlangıçta, bazı komutanlar aleyhinde İnternet sitelerinde yapılan yayınların Utah’tan yönlendirildiği iddiası üzerinde durduk ama kısa zamanda fark ettik ki yazılar  “askeri üslûp”  taşıyor.. Zaten bilgiye de bu yayınların neden askeri üslûp taşıdığını araştırırken ulaştık.
ABD, elbette, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nde operasyon yapmaya çalışıyordu, bazı konular Bush-Erdoğan görüşmesinde de gündeme gelmiş olabilirdi.. Fakat böyle bir talep olsa bile mevcut komutanlar, emekli generallerin tutuklanmasına sessiz kalmazdı. Sebep, tutuklananların ulusalcı veya Avrasyacı olması da değildi. Bu bir iktidar savaşıydı!
Kimin Amerikancı, kimin Avrasyacı olduğu alnında yazmıyordu?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürk’ten, milliyetçilikten vazgeçmesi de mümkün değildi. Bu, kurumsal olarak intihar demek olurdu!
TSK’nın intiharı, Türkiye’nin intiharı olurdu.

* * *

Peki askerler arasındaki bu çekişmeyi, tamamen Türkiye’nin kaderi ile ilgili ideolojik bir ayrışma zannederek taraf olan sivillerin çektiği çile ne zaman sona erecek? Benim edindiğim bilgiler, 2011 seçimlerini beklemek gerektiğini gösteriyor. Tabii bunun da bir garantisi yok ama kavgayı bu tarihe kadar uzatmak için her türlü  “bağlantı” yapılmış görünüyor!
O tarihten sonra ne olacağına Türk halkı oylarıyla karar verecek!
AKP kazanır, ardından Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, zaten yorgan gitmiş, kavga bitmiş olacak!
AKP kazanamazsa, işte o zaman yandı gülüm keten helva!

Yazarın Diğer Yazıları