Cari açık kader değil

Cari açık kader değil

Hükümetin, dış ticarette rekabet gücünü artıracağım diye faizleri düşük tuttu ve kurların artmasının yolunu açtı. Ne var ki cari açığı daha çok artırdı. Bu sene İlk 7 ayda cari açığın milli gelire oranı yüzde 6 ile son on yılın en yüksek cari açığı oldu.

AKP, ta baştan beri cari açığa dayalı bir büyüme politikası  uyguladı. Zira bir ekonomide cari açığın bozucu etkileri daha geç çıkar. Siyasi iktidar ise bu günü kurtarmak için potansiyel büyümeyi düşürdü ve  ekonomik istikrarı bozdu.

Dahası cari açık kaynak kaybıdır bu gün ve gelecekte ülkenin yoksullaşmasına neden oldu. 

Türkiye''ye doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmediği için cari açık dış borçla kapatılıyor. Dış borç stoku artıyor. Üstelik Türki­ye''nin ülke riski yüksek olduğu için dış borçlanma faizleri de yüksektir. Zira dış borçlarda faiz maliyetini belirleyen CDS oranları yüksektir. Dünyada dış borçlanma faiz oranları or­talama yüzde 2-3 olurken Türkiye ve Türk bankaları yüzde 11- 12 arasında faizle tahvil satabiliyor. Yüksek faiz çıkışı hem kay­nak kaybına neden oluyor hem de cari açık devam ediyor.

Cari açık hiçbir ülke için kader değildir. Temel sorun yan­lış politikalar ve yanlış yönetimdir. Bizim için çözüm yolu ise  zor değildir.

1.Üretimde ithal girdi payını düşürmek gerekiyor.

Dış ticaret açığının temel nedeni , üretimin ithal girdiye bağımlı olmasıdır.  Türkiye''nin cari açık kıskacından kurtulması için önce sanayide kullandığı ithal aramalı ve hammadde payını en aza düşürmesi gerekir. Bunun içinde  ithal aramalı ve hammadde ikame yatırımları teşvik edilmelidir. Ayrıca pamuk gibi ham­maddelerin, iplik gibi ara malların üretimi için geçici bir süre ile devletin bu alanda piyasaya girmesi gerekir.

2. Kur sistemi değişmelidir.

Türkiye için optimal kur rejimi, ekonomik konjonktürü, mevcut riskleri, piyasa şartlarını dikkate alan ve kurdan do­layı ortaya çıkabilen sosyal

maliyetleri minimize eden bir re­jim olmalıdır. Bugünkü şartlarda ancak Çin''in uyguladığı yarı sabit kur rejimi uygulanabilir. Ama bunun için de rezerv olmalı ve rezervleri artırmak için de İMF'' den en az 100 milyar dolar kredi almak gerekiyor.

3. Kambiyo rejimi ve MB''da reform yapılmalıdır.

Kambiyo rejimi değiştirilmelidir. Sıcak para girişi kont­rollü olmalı, buna karşılık doğrudan yabancı yatırım ser­mayesi girişi için bürokrasi, vergi ve yatırım teşvikleri veril­melidir. Dahası hukuki ve demokratik altyapı yeniden tesis edilmelidir.

Kambiyo rejimi değişince, Merkez Bankası''nın bağımsız para politikası uygulayarak TL''yi gözetmesi yanında ayrı­ca kuru gözetmesi de mümkün olur. Bu durumda İmkânsız üçlü-Üçlü açmaz (The Impossible Trinity-Trilemma) sorun olmayacaktır.

4.Bağımsız para ve faiz politikası; Merkez Bankası''nın bağımsızlığı sağlanmalı , hükümetin popülist müdahaleleri önlenmelidir. Bu paralelde Merkez Bankasının para politikası araçlarını (Faiz ve açık piyasa işlemleri gibi), sermaye hareketleri ve döviz kuru rejimin­den etkilenmeden, ayrı ve bunlardan bağımsız kullanması gerekir.

5.Dış Ticaret Politikası değişmelidir.

Bu yılın ilk yedi ayında , Çinden ithalatımız 23,9 milyar dolar olmuş , buna karşılık Çin''e ihracatımız 1,8 milyar dolar olmuş.

Çin''den yatırım malı ve teknoloji ithal etmiyoruz veya önemsiz seviyede kalıyor. Genel olarak Türkiye de üretilen , deri eşya , bisiklet , oyuncak , plastik eşya ithal ediyoruz.

Çin''e ithalat kotası ve vergi uygularsak, dış ticaret açığımız yarı yarıya azalır. Buna rağmen neden uygulamıyoruz ? Demek ki Hükümet üzerinde etkili bir Çin  ithalat lobisi var.

Sonuç olarak; 2003 -2022 yılları arasında geçen 20 senede Türkiye 630 milyar dolar cari açık verdi. Bu kadar kaynak kaybının doğal olarak iki sonucu oldu; Ekonomik istikrar bozuldu ve yoksullaştık.

Yazarın Diğer Yazıları