Meydan meydan adam gütmek!

Meydan meydan adam gütmek!

Abdurrahim Karakoç, "Meydan meydan adam gütmeyi, Biz ne bilek beğim, böyükler bilir" demiş... Şiiri 1991''de yazmış... Meydan meydan adam gütmek, neredeyse deyimler sözlüğüne girecek bir kalıp olmuş... Geçerliliğini hâlâ koruyor! Bana da Murat Değirmenci adlı takipçim hatırlattı...

Tabii sadece meydandan değil asıl medyadan adam güdülüyor... Bir de sosyal medyadan... Sonra da ortaya güdük kitleler çıkıyor...

***

Öyle ki, Türkiye egemenliğinde bulunan 18 adanın, 2004 yılından itibaren, Yunanistan tarafından işgal edilmesine göz yumulduğunu, Cumhurbaşkanı "Adaların işgali beni bağlamaz" diye itiraf ediyor, bazı güdükler hâlâ konuyla ilgili bizim yorumumuza "Biz de inandık" diye cevap veriyor! Atatürk''ü, İnönü''yü suçlayanlar da var... "Senin dedelerin verdi, ataların verdi" diyenler bile var!

Benim "kurt" dedem, işgale karşı direnenlerdendi... Büyükbabam ise isyanların bastırılmasında görev yaptı!

***

"12 ada, 1912 Uşi Antlaşması ile Osmanlı tarafından İtalyanlara bırakıldı. 1947 Paris Antlaşması ile de Yunanistan''a verildi" diyorsunuz, hâlâ 12 ada Lozan''da verildi zannediyorlar veya bu yalanları tekrarlıyorlar...

Bahsettiğimiz 18 adanın, 12 ada ile bir ilgisi yok. Bu adalar, 2004''e kadar, Aydın, Muğla ve İzmir''e bağlı Türk egemenliğindeki adalardır. Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, 2012''den beri neredeyse her gün bu konuda açıklamalar yapıyor ama medyadan güdülenler, bu konu, okudukları gazetelerde ve izledikleri televizyonlarda gündeme gelmeyince inanmıyor... Çünkü Erdoğan, adaların Lozan''da verildiğini iddia etti bir defa... "12 Adayı Osmanlı verdi, 1912''de verdi" diyorsunuz, dinlemiyorlar!

Bir de 2004''te 18 adanın verildiğini bilenlerden bazıları, "O zamanlar güçlü değildik, vesayet devam ediyordu" diyenler var!

Bunlar, sosyal medyada yazımın anonsunu görüp, partizan niyetlerle cevap verenler... Halbuki ben, onlara hitap etmiyorum; Aşık Düçari''nin "Cahil ile etme sohbet, her sözü bir baş incitir..." sözü ışığında yazıyorum ama sosyal medyada, kimi kimden ayırt edeceksiniz?

Hani bir Altın Portakal Film Festivali''nde Rutkay Aziz, Alman düşünür Goethe''nin "Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir" sözlerini gündeme getirmişti ya, sosyal medyada da örgütlenmiş cehaletin eyleme geçtiğini görüyoruz...

Abdurrahim Karakoç''un, şiirini, bu defa onlara ithaf ediyorum:

 

Böyükler bilir!

 

Yalan-dolan ile devran sürmeyi

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Milletin başına çorap örmeyi

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey

Hazineden para çalmak nasıl şey

Terlemeden zengin olmak nasıl şey

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Erken palazlanıp erken ötmeyi

Değirmenler kurup baş öğütmeyi

Hele meydan meydan adam gütmeyi

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Anlamayız kopya nedir, asıl ne

Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne

Üçkağıtta erkân nedir, usul ne

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Viski, votka çekip keyif çatmayı

Dansöz kucağında stres atmayı

Milleti bölmeyi, vatan satmayı

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Kaç tür hokkabazlık, kâhinlik varsa

Kaç şeytanlık varsa, kaç cinlik varsa

Dünyada ne hile, ne hinlik varsa

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Namussuzluk yapın derler... Yaparız

El uzatır öpün derler... Öperiz

Put gösterir tapın derler... Taparız

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Seyrettikçe ana-baba filmini

Hissederiz baskısını, zulmünü

Lisansüstü maskaralık ilmini

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

 

Âdettir gerekmez mâluma ilâm

Taklide günaydın, asıla selâm

Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm

Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

10.12.1991

(Akıl Karaya Vurdu)

Abdurrahim Karakoç

Yazarın Diğer Yazıları