Erdoğan'ın 3. Kez adaylığı felaket olur

Erdoğan'ın 3. Kez adaylığı felaket olur

24 Haziran 2018''de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. Gerek AKP''nin gerek cumhurbaşkanlığının resmi web sayfalarına dün baktım ki, kimsenin umurunda değil.

19,5 yıllık AKP iktidarında her şeyi o kadar kanıksadılar ki Erdoğan''ın seçilmesinin 3. Yılında ne tören ne de açıklama yaptılar.

AK parti kurucularından Kırıkkale eski milletvekili Kemal Albayrak ile Zoom sohbeti yaptım.

- Soru: Recep Tayyip Erdoğan 2 kez seçildi. Anayasaya göre 3. Kez aday olamıyor ama imalı da olsa aday olacağını geçelerde açıkladı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Albayrak: Şimdi anayasa devletin temelidir. Anayasayı çıkartanlar buna uymaz ise çok vahim sonuçlar doğurur.

Kamu hizmetinde olmayı amaç edindiyseniz yasalara uyarak bu hizmeti yapmak zorundasınız.

Hukuk ve etik bunu gerektirir.

Kanunlar kişi yararına, imtiyazlı sınıfı koruma amaçlı olamaz.

Adaletsizlik şaibedir, yanlıştır. Erdoğan''ın 3. kez Adaylığı da büyük yanlıştır

John Loce, "Hukukun bittiği yerde diktatörlük başlar" der.

Erdoğan''ın 3. kez Adaylığı felaket olur, Türkiye''yi felakete götürür.

Anayasa da her şey açık ama uygulayanın niyeti açık değil.

Yasaların, yasaları yapanlara ve uygulayanlara uygulanmaması ayrıcalığı olmaz

Bizim en ciddi sorunlarımızdan birisi, çoğunu kendi başımıza yarattığımız sorunları, sorun olarak görmemek, ya da onları birer sorun olarak kabul etmemektir.

Aday olmaması gerekir diyorum.

 

- Soru: Dün Erdoğan''ın ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesinin 3. yılıydı. Bu 3 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Albayrak: "İlk yıllar daha doğrusu toplum tarafından bazı özellikleri bilinmiyordu. Daha doğrusu dindar, demokrat, mazlum babası kimliği ön plana çıkıyordu. Olumsuzluklar pek bilinmiyor hatta bilinse bile tarafgirlik ve din algısıyla örtülüyordu.

Algılar inandırıcı da olabiliyordu. Kamu kaynakları dağıtımı, takkeli kuran okumalar, fakir sofrası iftarlar, başörtüsü, icatlar gaz, uçak yapımı gibi hayali şeyler gerçekmiş gibi süre verilerek hedefle inandırılıyordu.

Gizli eksi sırlarda şeffaf ve saydamlık olmadığı için bahşişçi basında yazmayınca güçle kamufle ediliyordu.

Ancak bugünlere geldiğinde işin olumsuzlukları öyle büyüdü ki saklansa da gözükmeye başladı.

Bunu içte ve dıştaki istihbaratın da sergilediği yanlar oldu.

Saklansa da işlenen yanlışlar uluslararası boyuta taşınca gizlilik ortadan kalkmaya başladı.

Artık kendi mahallesi de artık uyanmaya başladı.

Korumaya bile ihtiyaç duymayan bir makam, güçle ihtiyaç duyulan bir makama dönüştü.

Güç yokken gecekondu kültürü hâkimdi, ezilmişlik hâkimdi, güç varken gökdelen ve baskı kültürü hâkim oldu.

Saydamlık ortadan kalktı.

Yapacağı bir iş vardı. O da milletten yaptığı yanlışlıklardan özür dileyerek adaylıktan feragat edecekti.

Verilen tüm hediyeler ve servetini bu millete bağışlayan rahmetli Atatürk, "Bu mal, mülk bana huzur vermiyor" demiş ve gereğini yapmıştır.

Bu gün baktığımızda inanmak istemiyorum ama kişisel zenginlik ülkenin menfaatlerinden taviz verme hususu konuşuluyor, bunlar aydınlatılmıyor.

"İnsan hangi zevkle günah işlerse zevk onu öldürür" der düşünür Musa Cerullah.

Yanlış yolun yolcularını işledikleri günahlar yok ediyor.

Önceden hizmet etme planı gösteriliyordu, şimdi ise hizmet edilme ve dokunulmazlıkla korunmak amacı güdülüyor.

Üstelikte ortada atılan isnatların araştırılması dahi istenmiyerek, sanki tüm adı geçenlerin ileri sürülen iddiaları kabullenme gibi bir olay ortaya çıkıyor.

Bugünün en acı hüznü, hukuki açıdan adaylık tartışma konusu ki o makam tamamen tarafsızlığını kaybetmiş tartışılır hale gelmiştir.

Tevfik Fikret, "Tabiatın sisi geçer ama yönetimin insana verdiği istibdat ve zulüm sisi geçmez" der. Bu haldeyiz.

Yazarın Diğer Yazıları