Rıza Çalımbay'ın büyük sırrı

Rıza Çalımbay'ın büyük sırrı

GÜREL YURTTAŞ / Yeniçağ
Gittiği her takımda kendisine ne kadar kısıtlı imkanlar tanınsa da iyi sonuçlar almış, başkanların beklentilerinin de üzerine çıkmıştır başarıları.
Geçmişte bunun örnekleri çok. Tek tek saymayayım şimdi. Önce bugüne geleyim.
Sivasspor''la tekrar sözleşme imzalayarak takımın başında kalan Çalımbay''a verilen sözler ne kadar tutuldu; bilemiyorum.
Kendisine sordum. Bir şey demedi.
Başarısızlığa bahane üretmeyen, kimseyi suçlamayan,  başarıyı ise tüm kulübe mal eden kişiliğini bildiğim için bir şey demesini de beklemiyordum aslında. Ama elindeki kadronun ne kadar dar olduğunu, üst üste gelen sakatlıklarla seçeneğinin iyice azaldığını da görüyordum.
Benim gibi herkes görüyor olmalıydı.
Ama enteresandır; lig maçları başladığında takımın aldığı sonuçlar nedeniyle Sivasspor camiasında eleştirildiğini, hatta bazı taraftarlarca protesto edildiğini de öğrendim.
Şaşırdım.
Sivas''ın öz çocuğu, Sivasspor için elini taşın altına koymaktan sakınmayan, her türlü fedakarlığa her zaman hazır olan Rıza hocanın gördüğü muameleye hayretler içinde kaldım. Çünkü çıkışa geçeceğini biliyordum, herkesin başta da Sivaslıların bildiğini sanıyordum.
Çünkü geçen sezon, önceki sezon, daha önceki sezonlarda... Sezona kötü sonuçlarla başlasa da çıkışa geçtiği değiştirilemez bir gerçekti. Bu kez de öyle olacağını bekliyordum.
Sonunda oldu.
Ligde Başakşehir''i ilk yenilgisini tattırdı. Peşinden bir de Avrupa zaferi yaşadı.
Yazımın başında dedim; Türkiye''nin en başarılı teknik adamlarından biridir Rıza Çalımbay. Futbolculuğunda da üstüne yoktu.
Peki nedir onun hep başarılı olmasının sırrı? Anlatayım.
Yaşımız aynı. O futbolcuydu Beşiktaş''ta, ben de genç bir muhabirdim. O zamanlardan yakın tanırım.
Rıza hocanın sırrı futbolu hayatının en önemli olayı olarak görmesiydi, çalışması çok ama çok çalışmasıydı.
Top oynarken bu çalışkanlığı takım arkadaşları arasında da konu edilirdi sık sık. Antrenmanlardan sonra bir top eksik çıktığında ilk yapılan espri şuydu: "Rıza evine götürmüştür, antrenmana devam edecektir!"
Evine götürdüğü top oldu mu, olmadı mı; bilmiyorum.
Ama antrenmanların onun için hiç bitmediğini çok gördüm, yaşadım.
Gordon Milne''in uzun antrenmanlarından sonra herkes bir an önce duşunu alıp, tesislerden ayrılmak isterken o sahada kalırdı en az bir saat daha. Malzemeci Süreyya''yı (O zaman o da gençti tabi) kaleye geçirir; ya şut çeker, ya kaleye orta yapardı. Onun icadı olan muz orta bu çalışmaların eseridir zaten.
Futbolculuk yıllarını herkes biliyordur herhalde. Gençler bilmiyorlarsa da bi zahmet açıp da baksınlar; kaç yaşında Beşiktaş gibi bir takımın kaptanlığına getirilmiş, kaç maç oynamış, kaç şampiyonluk yaşamış, kaç kupa kaldırmış. Gerçekleri tarih yazıyor.
İşte Rıza hocanın bugün de devam eden başarısının aldında bu yatıyor.
Bakın... Bir de anı anlatayım. Gordon Milne döneminde Almanya''da Winterberg adında bir kasabada sezon başı hazırlık kampındaydı Beşiktaş. Ben de kampı takip eden bir muhabirdim. O yıllarda takımla aynı otelde kalıyorduk. Akşam (Kasabada yapacak bir şey yok) benim kaldığım odada toplandık. Bazı gazeteciler ve bir kaç da futbolcu. Sohbet ederken kapı çaldı. Gelen kaptan Rıza''ydı:
"Gürel" dedi, "Bizim arkadaşlardan kimse var mı içerde? Varsa söyle de bi zahmet gidip yatsınlar. Yarın maçımız var. Siz de fazla gürültülü konuşmayın. Uyuyamıyoruz. Yarın maçta ne yapacağız?"
"Tamam" dedim, kapıyı kapattım. Sohbetimiz bitti tabi orada, odamdaki futbolcular da kendi odalarına geçti.
Peki, "Yarın maçımız var" dediği takım hangi takımdı dersiniz? O bölgenin Türk karması! Ufacık yerde kaç Türk futbolcu olacak ki? Bizi ertesi gün maça götüren minibüsün Türk şoförü maçta da kaleciydi; anlayın yani.
İşte bu kadar ciddidir işinde. Rakibi ister mahalli ligden olsun, ister Avrupa''nın bir devi. Rıza Rıza''dır, ciddiyeti, bakışı aynıdır.
Şimdi de öyle.
Dikkat ederseniz sezonların ilerleyen haftalarında hele de son haftalara doğru her takımda ister istemez bir düşüş yaşanır. Ama Rıza hocanın takımında tam tersi olur. Çünkü öyle çalıştırır, öyle çalıştırır ki takımını, kendisi nasıl top oynarken 90 dakika sonunda bir 90 dakika daha oynayacak güçteydi ya; futbolcularını da o hale getirir işte.
Beşiktaş''ın büyük başkanı Süleyman Seba''nın “Beşiktaş, şampiyon olsun, maç kazansın, kupa kaldırsın diye tutulmaz. Beşiktaşlılık bir değerler manzumesidir. Dürüstlüktür. Ahlaklı olmaktır. İyi insan olmaktır” sözü pusulasıdır hayatında.
Rıza Çalımbay, işte bunun için yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları