Trabzonspor Başkanı Beşiktaş'a neden bir çuval para gönderdi? Gürel Yurttaş yazdı

Trabzonspor Başkanı Beşiktaş'a neden bir çuval para gönderdi? Gürel Yurttaş yazdı
Acımasız bir transfer rekabeti var. Kulüplerimiz gırtlağına kadar borçlu ama transfer dendi mi gözler dönüyor!

Olur olmaz adamlara inanılmaz paralar ödeniyor. Euro ve dolar cinsinden 3-4 yıllık sözleşmeler imzalanıyor. Yarın doların veya Euro''nun kaç lira olacağını kimse tahmin edemezken hem de.

Üstelik bir de alışkanlıkları var bizimkiler. Birisi dünyanın herhangi bir yerinde bir futbolcuya talip oluyor, diğerleri de ona gidiyor. Sanki dünyada o mevkide oynayan başka futbolcu yok! Haliyle de adamların fiyatları ikiye üçe katlanıyor. Menajerler de çözmüş bunu. Bakıyor ki falanca takım bir futbolcuya talip oluyor, menajeri hemen diğer kulüplere de bu futbolcuyu öneriyor. Fiyatı artacak ki, adam para kazanacak!

İnsanların ağzı torba değil ki büzesin! Kimileri bazı kulüp yöneticilerinin de bu işlerden çıkar sağladığını yıllardır ileri sürüyor.

Vaktiyle bir dostum bir fıkra anlatmıştı. Yeri geldi, aktarayım.

Adamın biri ölmüş ve cehenneme gitmiş. Bakmış ki sıra sıra kazanlar. Fokur okur kaynıyor! İçinden feryatlar geliyor. Kazanların başlarında da zebaniler var, çıkmak isteyeni ellerindeki büyük sopalarla vurarak tekrar içeri atıyor.

Her kazanın başında 3-4 zebani var. Ancak bir kazanın başı boş! Zebani falan yok yani. Adam merak etmiş:

- Her kazanın başında 3-4 zebani var da, şu kazanın başında niye yok?

Baş zebani cevap vermiş:

- Haa! Orası Türklerin kazanı. Biri çıkmak isteyip yukarıya doğru tırmanışta aşağıdan bir başkası ayağını çekiyor zaten. Onun için orada nöbet tutmaya gerek yok!

İşte tam da böyle bizim iş.

Oysa eskiden öyle miydi?

Kulüpler arasında birbirini yıpratma olmazdı. Hatta çoğu transfer dönemlerinden önce centilmenlik anlaşmaları yapılır, büyük kulüpler birbirinden futbolcu almadıkları gibi, birinin önceden talip olduğuna diğeri bakmazdı bile.

Başkanlar dosttu. Zaman zaman bir araya gelirler, dertleşip, sohbet ederlerdi.

Şimdi size geçmişten bir hikaye anlatayım. Beşiktaş''ın unutulmaz başkanı Süleyman Seba ile Trabzonspor''un unutulmaz başkanı Mehmet Ali Yılmaz arasında geçen.

Mehmet Ali Yılmaz Türkiye''ye büyük eserler kazandıran döneminin en önemli iş adamlarından biri. 1980''li yıllarda üst üste Türkiye vergi rekortmeni oldu.

Süleyman Seba, Beşiktaş başkanı olduğunda 1984 yılında kulübün maddi durumu hiç de iyi değildi. Hatta berbattı. Bir süre sonra kulüpte bir rahatlama oldu. Ben de Beşiktaş muhabiriydim. Duyduğuma göre Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, Beşiktaş''ın içinde bulunduğu durumdan çıkabilmesi için bir çuval para yollamıştı. Öyle deniyordu.

Olabilirdi. Çünkü aralarındaki dostluğu bilmeyen yoktu. Bir büyük kulübün başkanı şampiyonluk için rekabette olduğu diğer kulübün başkanına büyük miktarda para gönderiyordu; maddi sıkıntıdan kurtulması için. İnanabiliyor musunuz? Şimdi böyle bir şeyin yapılabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Neyse...

Yıllar sonra Mehmet Ali Yılmaz''a bunu sordum. Faik Gürses''le birlikte yazdığımız "Süleyman Seba, eski dostlar, anılar" kitabında da Yılmaz''ın anlattıklarına yer verdik. Buradan bir kez daha aktarıyorum Mehmet Ali Yılmaz''ın anlattıklarını:

"Beşiktaş kongresini (Süleyman Seba) kazanınca rahmetli Mehmet Üstünkaya çok bozuldu. Başkanlığı kaybetmeyi beklemiyordu. Sonra ne yapmış; gitmiş kulübün bütün gelirlerine temlik koydurtmuş.

Düşünsenize, yeni başkan oluyorsun, hiç gelir yok. Hepsi temlikli. Süleyman bey zaten devlet memuru işadamı değil. Kaynak bulması çok zor.

1984 yılında kongreden hemen sonra o yıllarda sahibi olduğum Güneş Gazetesi''ne geldiler Erdoğan Tuncer''le birlikte...

Kendisini kutladım;

- Hayırlı olsun başkan, dedim.
- Sorma, dedi; pek hayırlı olmadı galiba!
- Ne oldu ki?
- Kulübün bütün gelirlerine temlik koyuldu.
- Ne kadar borç var?
- !!!
- Ne kadarsa ne kadar! Merak etme, hallederiz.

Bu konuşma geçti aramızda. Hallettim de... Bütün temlikleri kaldırttım. Nefes aldı, normal işine devam etti.
Süleyman bey benim için başka bir kulübün, rakibin başkanı değildi, o benim için çok önemli, çok değerli bir dosttu. Dostumun yanında olmayacaktım da kimin yanında olacaktım?

Süleyman beyle ondan sonra çok alışverişimiz oldu. Birbirimizi hiç kırmadık.
O yıllarda kulüplerin bugünkü gibi gelirleri yoktu. Böyle maç yayınlarından bilmem kaç milyon euro, tribünden şu kadar euro gelmiyordu. Ya sen başkan olarak çoğu şeyi kendin karşılıyordun, ya da bir yerlerden kaynak buluyordun.
Elbette ki Süleyman bey acil olduğu zaman kaynak bulmakta zorlanıyordu. Ne zaman beni arasa hep yanında oldum. Sözüne çok güvenilen bir insandı o. Şu tarihte şu olacak dediği zaman o tarihte o mutlaka olurdu.

İzmir''de bir maçımız vardı; Türkiye Kupası finalinde Beşiktaş''la oynayacaktık. Hepimiz İzmir''deydik. TRT maçı yayınlamak istiyordu ama teklif ettikleri parayı düşük buluyorduk. Süleyman bey zaten hiç kabul etmiyordu.

Rahmetli Kenan Onuk geldi, TRT''nin müdürüydü o zamanlar. Çok da efendi insan. Öyle dedi, böyle dedi, yayın için beni ikna etti. "Tamam" dedim, "Veriyorsunuz maçı!"
Şaşırdı. "Süleyman beye sormayacak mıyız?" dedi. "Sen merak etme" dedim ben de.

Gittim kendisine söyledim. "Sen izin verdikten sonra tamam" dedi; o kadar dosttuk yani. Birbirimizi hiç kırmadık. O maçtan önce de İzmir''de girdik kolkola birlikte yemek yedik.
 
Bakanlığım döneminde Ankara''ya geldi, ziyaretime. İsteyeceğini söylemezdi kolay kolay. Yeşilköy''de bir tesis işi vardı, Fulya''yla ilgili istekleri oldu. Hepsini hallettik elbette ki.
Düşünsenize Beşiktaş Kulübü''ne Süleyman beyden önce kimse çivi çakmamış. O kısıtlı imkanlarla büyük işler başardı.

Yıllar ne çabuk geçiyor. Yıl 1999''du sanırım. Gaziantepspor''dan İbrahim''i (Üzülmez) alacaktım Trabzonspor''a. Neredeyse anlaşmıştım da kulübüyle.

Sonra öğrendim ki Süleyman bey benden önce istemiş. Hatta çocukla da anlaşmış gibi... Telefonla da aradı beni. Bıraktım tabii ki hemen.

Bir de... Bir gün Recep (Çetin) vardı. Süleyman bey bir gün evime gelmişti ziyarete. Dedim ki; "Recep''i bana ver." Düşünmedi bile, "Hayırlı olsun" dedi.
Para pul konuşmadık bile. Çünkü değerini vereceğimi bilirdi. O bana güvenirdi, ben de ona. Öyle entrika, arkadan dolanma... Yoktu öyle işlerimiz."

İşte böyle... Nereden nereye...

Onlar unutulmaz başkanlardı.

Süleyman Seba ölümsüzler arasında şimdi; kimbilir belki de bulutların üzerinden bir yerlerden bakıyordur, "Neden bu kadar yozlaştılar?" diye.

Mehmet Ali Yılmaz ise hayatta. Uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum büyük başkana.

İlgili Haberler