Ömer Çelik’in 99 depreminde yazdığı okuyana saç baş yolduracak diğer yazıları ortaya çıktı: Devlet, himayesinde değilse can kurtarsa bile her şeyi dışlıyor

Ömer Çelik’in 99 depreminde yazdığı okuyana saç baş yolduracak diğer yazıları ortaya çıktı: Devlet, himayesinde değilse can kurtarsa bile her şeyi dışlıyor
AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in Kahramanmaraş depreminde söylediği sözlerin aksi söylemleri içeren diğer yazıları ortaya çıktı. Çelik bu yazılarında hükümetin eleştirileri ötekileştirmeye çalıştığından, medyanın susturulmak istenmesinden, ihmallerin rant nedeniyle ortaya çıktığından dert yanıyor.

 

 

 

 

TOLGA ŞAHİN/ YENİÇAĞ- ÖZEL HABER

Kahramanmaraş Pazarcık merkezli deprem sonrası yaptığı açıklamalarla tepki çeken AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in 99 depremi sonrası Yeni Şafak’ta yazdığı ve bugünkü söylemleriyle tam tersi ifadeler içeren yeni yazıları ortaya çıktı.

Çelik bu yeni yazılarının birinde “Devletin kendi himayesinde gelişmeyen her şeyi can kurtarmaya yarasa bile dışlamaya çalışmasından ibaret” ifadelerini kullanırken hükümetin kendisini devletle özdeşleştirdiğini ve her türlü eleştirel yorumu devlete yapılmış olarak kabul edip, gayrı meşru kategoriye koyarak ötekileştirmeye çalışmasından dert yanıyor.

“KURTARMA ÇALIŞMALARININ İLKELLİĞİ”
Depremin hemen ertesi günü 18 Ağustos 1999’da yazdığı “Deprem ve Hamd” başlıklı yazısında Çelik şu ifadeleri kullanıyor:

”Büyük hesap gündemimize girmeden, binalarımızın bu kadar kolay yıkılmasına ve kurtarma çalışmalarının ilkelliğine dair hesapları çokça konuşacağımız belli”

“ENKAZIN BAŞINDA SİLAHLI ASKERLER”
Çelik, 25 Ağustos’ta yazdığı “Otoritenin tesisi adına” adlı yazısında ise şu ifadeleri kullanıyor:

“Başta Sağlık Bakanı olmak üzere kamu yetkililerinin açıklamaları hala enkaz altına nasıl ulaşılacağını ve enkazdan kurtarılanların nasıl tedavi edileceğini “öncelemekten” çok “kamu otoritesi”nin nasıl tesis edileceğiyle ilgili görünüyor. Özellikle Sağlık Bakanı toplumun devletten daha becerikli ve aktif olduğu her durumda, toplumun kendi başına, devletten yardım almadan işini gördüğü her gelişmede olumsuz tavır takınmayı ve devletin himayesine girmeden kendi ayakları üzerinde duran her girişimi “şaibeli” hale getirmeyi iş edinmiş görünüyor. Depremin üzerinden geçen ilk saatlerde enkaz başında ellerinde silahlarıyla nöbet bekleyen erler bu “devlet refleksi”ni açık bir biçimde ortaya koyuyor. Enkaza müdahale etmek yerine enkazın başında otoriteyi tesis etmeye çalışan devlet”

“DIŞLAMAYA ÇALIŞIYORLAR”
“Görüşleri sık sık büyük medya tarafından hassas ve zinde güçlerin görüşlerinin yansıması olduğu söylenen bir emekli general, "sıkıyönetim ilan edilmesi gerektiğini" söylüyor. Zaten günlerdir devlet kurumları arasında sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan edilmesi konusunda tartışmalar ve görüş ayrılıkları olduğu dedikodusu almış başını gidiyor. Hatta bu dedikodular depreme geç müdahale edilmesinde bu görüş ayrılıklarının rol oynadığı "fısıltıları" ile birleşerek "duyum" mertebesine doğru koşuyor. Bütün bu hengamede görünen tek şey, devletin kendi himayesinde gelişmeyen her şeyi can kurtarmaya yarasa bile dışlamaya çalışmasından ibaret”

“YABANCILARI KOVALIYORLAR”
Kamu otoritesinin tesisi adına ortaya koyulanlar ise çok bildik şeyler. Şu anda devlet gücünün en gürültülü temsilcisi durumundaki Sağlık Bakanı buraya can kurtarmaya gelmiş Ermeni ekiplerini kovalamakla, Yunanlılar''''ı taciz etmekle ve ABD''''lilerin seyyar hastane yardımlarını para yardımına çevirmeye uğraşmakla meşgul.

“RANT İLE KRONİKLEŞEN İHMALLER”
Hayatının normal günlerinde devletin otorite tesis etme iştahı yüzünden hep olağanüstü bir ortamda yaşayan, ihtiyaç duyduğu zaman devleti hiçbir zaman yanında bulamayan ve kendi başının çaresine bakmaktan başka bir şansı kalmamış bir halk... Rant mekanizmasından başka tanımlayıcı ögesi kalmamış bir yönetim mantığı... Bütün ülkeyi içine alan ve artık yönetimin tek tanımı olan rant mekanizması içinde kronikleşen ihmallerin neticesi olan binlerce can kaybı... Hepsi kamu otoritesinin gururunun korunması adına; "gölgelerin gücü adına."

“MUHALEFET YAPILMAK SUÇ OLUYOR”
Çelik, “Medyayı tahrikçilikle suçlayan hükümet” başlıklı bir başka yazısında ise, 1999 depremi sonrası Kanal 6’ya RTÜK tarafından verilen kapatma cezasını “hükümetlerin medyaya yaptıkları baskıların sembolü” nitelerken hükümetin kendi pozisyonunu devlet erki ile özdeşleştirdiğini muhalefeti olumsuzlayan ve muhalefet yapılmasını suç kategorisine sokan bir tutuma girildiğini yazıyor.

“ELEŞTİRİLER GAYRI MEŞRULAŞTIRILIYOR”
Hükümeti eleştirmenin devleti eleştirmekle bir tutulduğunu belirten Çelik, “Deprem konusundaki eleştirileri “devletin yıpratılması” ya da “surda gedik açma gayreti” olarak tanımlayan, medyaya “çeki düzen” verilmesinden bahseden ve en önemlisi de hükümet etme biçimi eleştirildiği zaman, bunun karşısına devlet erki’nin kavramlarını çıkaran bir hükümet var karşımızda. Bu öyle garip bir durum ki, koalisyonun küçük ortağı ANAP grubunda dile getirilen görüşler, bazı ANAP’lı bakanların yönelttiği eleştiriler kadar bile olmayan eleştiriler, Hükümet açısından susturulması gereken çabalar olarak tanımlanıyor ve gayrı meşru bir kategoriye ötelenmeye çalışılıyor” diye yazıyor.

DAHA ÖNCE BİR YAZISI ORTAYA ÇIKMIŞTI
Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan Kahramanmaraş merkezli ikiz depremlerin ardından yetersiz kurtarma çalışmalarına yöneltilen tepkilere AKP Sözcüsü olarak “her türlü aracın fazlasıyla mevcut olduğu” yanıtını veren ve “birlik ve dayanışma” çağrısı yapan Ömer Çelik, 1999 depreminde devletin ve iktidarın düştüğü durum için, “Birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin ‘milli birlik ve beraberlik’ nutukları altında ezilmemesi gerektiğini” vurgulayarak “susmama” çağrısı yapmıştı.

“CUMHUR İTTİFAKI OLARAK SAHADAYIZ”
Çelik ayrıca deprem sonrası bölgede yaptığı açıklamada “milli birlik” söylemlerini aksine “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” ifadelerini kullanmış ve tepki çekmişti.

İlgili Haberler